İnsanlığın uçurtması dünyanın teline takılmış. Çengeli kopsa haviyenin boşluğuna doğrulsa hak dergâhına değecek. Çaresiz insan bir boşlukta savruluyor doludizgin topal kır atın hızında. Bağrı yanık, kanı emilmiş ihanet çemberinde çileli at nalı diyarında. Kalpler, yarınlardan ümitsiz ve yorgun. Boşunadır bunca çaba, tüm davalar olmuş kötülüğün emekçisi. Hakikat ne yeşil pelerinli dervişin kumaşında kalmış ne de bir sürtüğün ağzında. Kuyularda kan çalkalanır, çift vardiyalı fabrikalar barut üretir. Yarınlar siren seslerine, çelik paletlere, ölümcül sloganlara gebe kalmış. Ölümler, öldürmeler körlerin sağırların üstüne Allah’ın ismiyle anılıyor. Diller kaksızlığa karşı uyuşmuş, bir karış sarkmış uyuz köpek, zulmü hak bilen efendilerin sofrasını donatırlar davası batıl vaşaklar.
Dünyalı derler toprağa ayak sürtene, gırtlağını temizleyene, gözünü bir kırpıp açana. Kanlı kurdun kuyruğu mor koyunun boynuna dolanmış, zifiri karanlıkta çıkmaz sokağın ayazında. Çaresiz kalmış koyun ile kuzu Allah’ın ışığını arar dururlar. Kadifemsi rüzgâr eser karanlığın bir bilinmezinden ta ki ötelerden. Meltemler sert eser damlarda aç uyuyan çocukların yüzüne, huş ağacına konmuş serçelere, kınalı ak kuzunun narin yüzüne. Ak kuzunun gamzesi gözyaşıyla dolmuş, pembe diliyle kaybettiği annesinin ardından gecenin karanlığına haykırıyor. Uyuşuk titrek iki cana, dünya sokağında çaresiz kalmışlara hoyratça sıkılır kör kurşunlar.
Taşa dönmüş toprağın altında kurulmuş yığınca iskelet meclisleri… Bir köşede büzülmüşler ikramsız ve muhabbetsiz. Yaralı yüreklerine merhem sürecek dilleri çürüyüp gitmiş. Dingin meclisten sıkılan çıyanlar, kırkayaklar gündoğumun ışığına gelinin utangaçlığıyla çıkarlar. Hayat ışığından kaçıp ölümün karanlığa karışırlar. Postallı meydanlar katil çıyanlara, faili belli çıyanbaşı diktatörlere kalmış. Atların yelesi kalmış avuçlarda, itlerin dişi uzamış matlı meydanlarda. Omuzlardaki pırpırlı üniformalardan cesaret alan esasında buğulu bir hamamda kullarına çıplak görülse komik düşen diktatörler tüküre tüküre uluyorlar… İncecik bir tarak dişiyle delik deşik edilecek derilerine sonsuz güvenip korkmadan top tüfek oluyorlar mazlumların yamalı paltosunda…
Hakikat, faşizme karşı olmuş akıl tutulması dahası olmuş efsunlu taş. Yahudi Bersisa gibi derviş olsan da, Zerdüşt gibi peygamber olsan da, Allah’a ait tüm sözleri ezbere bilsen de ayağın dünyanın kirli halısına değmiş bir defa. Mazlumlar, güçlünün gölgesinde kaybolmuş, göbek bağı kesilmemiş ölü doğmuş bir çocuk. Yüreğin de babalık isteğiyle taşsa da kimler sahiplenir ölmüş çocuklara? Dün, bugün, yarın bilinç olmuş güvercin titremesi… Hiç güvercin titremesi yaşayan yüzlere güneş doğar mı? Dikenli patikalardan bin bir renkli çayırlara varır mı? Korkağın, zulmün ocağında barikatın ateşi yanar mı? Ne anladık kış diye harcadığımız tadına varamadığımız baharlara.