“Sivil bölgelere de ambulans gitmeli”

Sokağa çıkma yasakları nedeniyle sağlık hakları engellenen yurttaşların yaşadıkları hak ihlallerinin altını çizen, Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Cengiz Günay, "Şu an sokağa çıkma yasağının olduğu mahallelere ambulanslar giremiyor.

Sur Dörtyol'da iki  ambulans bekletiliyor ve o iki ambulans da oradaki güvenlik personeline hizmet veriyor. Sokağa çıkma yasağının olduğu yerlere ambulansların gidip yaralıları alması mümkün olmuyor. Hasta ve yaralıların kendi imkanları ile güvenlik bölgesine ulaşabilmesi halinde ancak onlara sağlık hizmeti verilebiliyor. Sivil halk beyaz bayraklarla güvenlik bölgelerine hasta ve yaralılarını taşımak suretiyle ancak sağlık haklarından yaralanabiliyorlar. Sivil halkın, hastalarını battaniye içinde, kucaklarında, sırtlarında taşımaları bir utanç kaynağıdır" şeklinde konuştu.

Tigris Haber Gazetesi olarak, sokağa çıkma yasağının 35. gününe girdiği Diyarbakır'ın Suriçi ilçesinde yaşayan yurttaşların sağlık hizmetlerinden yararlanıp yararlanamadıklarını , Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreteri Cengiz Günay'a sorduk.

"HEYETLER HALİNDE YASAKLI MAHALLELERE GİRMEK İSTİYORUZ"

Sokağa çıkma yasakları yeni değil. Özellikle de daha önce Cizre'de, Silopi'de, Silvan'da sokağa çıkma yasakları oldu. O günlerde 11, 12. günlerde  olan sokağa çıkma yasaklarının dünyada benzerinin olmadığından bahsediyorduk. Ama bugün Sur'daki sokağa çıkma yasağı 34. gününde ve ne kadar süreceği de belirsiz durumda. Bizler sağlık çalışanları olarak, yasağın sürdüğü bölgelere girerek, yurttaşların sağlık  sorunlarına müdahale etme talebimizi, yasakların başladığı ilk günlerden bu yana devlet yetkililerine ilettik.  Ama hala da ha bu konuda olumlu bir yanıt alabilmiş değiliz. Bizler sağlık çalışanları olarak, halkın yaşadığı sorunları yerinde tespit edebilmek için yasaklı olan Sur'a giriş talebimizi yinelemeye devam edeceğiz. Sivil halkın, sağlık, beslenme, barınma hakları konusunda yapacağımız tespitlerin ve bunlara yönelik geliştirebileceğimiz çözüm önerilerinin, temel insan hakları açısından yaşamsal olduğunu savunuyoruz. Yasaklı olan Sur ilçesinde ilk günden beri neler yaşandığını bilmiyoruz. İçeride siviller mi öldürülüyor, orada bir katliam mı var bilmiyoruz. Heyetler halinde Sur'a girip orada yaşananları yerinde tespit  edebime taleplerimizin Valilik, Kaymakamlık ve kolluk güçleri tarafından ısrarla reddedildi.

"SİVİLLERİN SAĞLIK HAKKINI İHLALEDEN KAMU GÖREVLİLERİ SUÇ İŞLİYOR"

Bugüne kadar sokağa çıkma yasaklarının olduğu her yerleşim alanında yurttaşların temel insani hakları olan, yaşam, barınma, gıda, sağlık, eğitim, iletişim hakları ihlal edilmiş durumda. Bugün Surdaki sokağa çıkma yasağı 34. gününde ve biz sağlık çalışanları olarak 12 gündür nöbetteyiz. Temel amacımız uluslararası alanda var olan sözleşmelerden, başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere, insanların yaşam hakkı çerçevesinde yasaklı bölgelere girerek durumu yerinde incelemek istiyoruz. Sivil yaralı, can kayıpları  var mıdır ? Can kayıpları varsa cenazeleri dışarı çıkarabilmek için Valilik nezdinde girişimlere bulunduk ama maalesef, 'Güvenlik gerekçesiyle'  olumlu bir yanıt alamadık. Fakat bizler sağlık çalışanları olarak, hazırladığımız çantalarla Sur'a girebilme talebimizi yinelemeye devam edeceğiz. Sur'a girmemize izin vermeyen kamu görevlileri suç işlemektedirler. Cenevre sözleşmesini ihlal ediliyorlar. Bizim sağlık çalışanları olarak yasaklı da olsa o bölgelere girip halka sağlık hizmeti vermemiz gerekiyor.

"AMBULANSLAR YASAKLI MAHALLELERE GİREMİYOR"

 Bize, kamu görevlileri tarafından söylenen şudur: '112 Ambulansları  var, biz onlarla müdahale ediyoruz.' Bizler 112'de görevli arkadaşlarla da görüşüyoruz. Ambulanslar güvenlik kordonu altında bir noktada konuşlandırılmış, sivil yurttaşların bulunduğu yerlere ambulansların gitmesine izin verilmiyor. Şu an sokağa çıkma yasağının olduğu mahallelere ambulanslar giremiyor. Şu an Sur Dörtyol'da iki  ambulans bekletiliyor ve o iki ambulans da oradaki güvenlik personeline hizmet veriyor. Sokağa çıkma yasağının olduğu yerlere ambulansların gidip  yaralıları alması mümkün olmuyor. Hasta ve yaralıların kendi imkanları ile güvenlik bölgesine ulaşabilmesi halinde ancak onlara sağlık hizmeti verilebiliyor. Sivil halk beyaz bayraklarla güvenlik bölgelerine hasta ve yaralılarını taşımak suretiyle ancak sağlık haklarından yaralanabiliyorlar.Sivil halkın, hastalarını battaniye içinde, kucaklarında, sırtlarında taşımaları bir utanç kaynağıdır. Kendileriyle görüştüğümüz kamu görevlilerinin, Valilerin, Kaymakamların bizlere söylediği şudur: 'Yaralılarını hastalarını bize ulaştırsınlar. Biz bir koridor açacağız bunun için, güvenli bölgeye yaralılarını ulaştırsınlar ve biz oradan alıp hastanelere götüreceğiz.'Şimdi, elektriğin olmadığı, patlamalardan dolayı suyun olmadığı, telefonun olmadığı bir yerde insanların güvenli bölgelere ulaşımı ciddi bir sıkıntı alanıdır. Yasak bölgelerinde yaşayan sivil halk , hasta ve yaralılarını güvenli bölgeye taşıyabilmek için her şeyi göze almak zorunda kalıyorlar. Çünkü insanlar kafalarını çıkarttıkları anda keskin nişancılar tarafından vurulma korkusu yaşıyorlar. Bu bir iddia değil, raporlarımızda, sivil halkın söylediği bir cümledir.'Biz kafamızı çıkartamıyoruz, keskin nişancılar vuracak diye korkuyoruz.'Sivil halk kendi imkanlarıyla iyileştiremedikleri ve yaşam tehlikesi olan hastalarını, ölümü göze alarak, beyaz bayraklarla güvenli bölgelere taşımaya çalışıyorlar. Sur'da Abdulaziz Taluk adlı bir yurttaş kalp krizi geçiriyor, yasak nedeniyle ambulanslar giremediği ve kendi imkanlarıyla da hastayı yakınları taşıyamadıkları için hasta yaşamını kaybediyor.

"ANALARIMIZ ÖLMESİN DİYE BAĞIRIYORDUK, BUGÜN ANALARIMIZ ÖLÜYOR"

Bugün yasaklı mahallelerde, diyaliz hastaları var, kronik hastalar var, ateşli çocuklar, havale geçiren çocuklar var, gebe kadınlar var takiplerini yapamıyorlar ve kendi imkanlarıyla gebeliklerini sonlandırmak zorunda kalıyorlar. Böyle bir ortamda var olan sağlık sorunlarını giderebilmek için bizim sağlık çalışanları olarak o bölgelere gitmemiz kadar doğal ne olabilir ki. Yasaklı bölgelerde yaşayan tüm insanların, uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan hakları kapsamında biz sağlık çalışanlarının o bölgelere girişimize izin verilmelidir. Biliyorsunuz bir annemizin cenazesi bir hafta yerde kaldı. Daha öne bağırıyorduk 'analarımız ağlamasın' diye bugün analarımız ölüyor.Bugün Sur'da üç cenaze var ve aileler  üç dört gündür, İnsan Hakları Derneğinde açlık grevindeler.Bizler sağlıkçılar olarak, İnsan Hakları Derneği yetkilileriyle o cenazeleri alabileceğimizi Vali Bey'e ilettik. Ama Vali Bey, 'güvenlik bölgesinde böyle bir cenaze yok. Cenaze varsa da diğer bölgededir' şeklinde bir cevap verdi. Biz sağlık emekçileri olarak söz konusu cenazelerin alınması noktasında bir sorumluluk almaya hazırız.

"BÖLGE YANGIN YERİ"

12 gündür burada bir nöbet eylemi gerçekleştiriyoruz. Nöbet eylemlerimiz beyaz forumlar şeklinde devam ediyor.Maalesef şu an bu nöbet eylemini bu kış gününde açık alanda yapmak zorunda kaldık. Biz daha öncesinde beyaz yürüyüşlerle Sur'a kadar gidip tepkilerimizi dile getirdik. Kamu görevlilerinden aldığımız izinle bir çadır kurmuştuk ve izinli olmasına rağmen, İl Özel İdareler Kanunu ile 'güvenlik gerekçesi' adı altında çadırımız,  devasa bir güvenlik gücü ile apar topar kaldırılmak istendi. Bizler de kendi meslek gruplarımızla karşı karşıya kalmamak adına çadırımızı kaldırmak zorunda kaldık. Şu anda Büyük şehir belediyesi önünde beyaz forumlar şeklinde nöbetimizi gerçekleştiriyoruz. Burada herkesin fikri alınıyor, verimli tartışmalar yapılıyor, sağlıkçıların önerileri alınarak bir sonraki günün organizasyonu yapılıyor. Biz tabip odaları olarak, ayaktayız çünkü bölge yangın yeri. Ama Türkiye'nin dört bir yanındaki hekim arkadaşlara da çağrımız şu ki, bu sesleri dutun, burada insanların yaşam hakkı ihlal ediliyor. Çocuklar anne karnında öldürülüyor. Bu savaşın durması adına  tüm ülkedeki arkadaşların buradaki eylemlerimize verdikleri destekleri büyütmelerini istiyoruz.

"YASAKLAR KALKMALI, MASAYA DÖNÜLMELİ"

Biz tabii ki bu savaşın bitmesini, sokağa çıkma yasaklarının kalkmasını istiyoruz. Artık durum,insanların perişan olduğu bir hal almaya başladı ve göçler başladı. Daha iki gün önce, bir top mermisi  bir ailenin kahvaltı sofrasının ortasına  düştü ve Melek Alpaydın isimli 38 yaşındaki, üç çocuk annesi kadın kafası koparak feci bir şekilde can verdi. Bugün yasaklı bölgelerdeki sivil vatandaşların yaşam hakkı ihlal edilmektedir ve vatandaşlar merdiven altlarında, banyolarda dahi güvende değiller.  Devlet bu politikaları 90'larda da denedi ama bir sonuç alamadı, bugün de alamayacaktır. Biz sağlıkçılar olarak, sokağa çıkma yasakları bir an önce kaldırılmalı ve  masaya dönülmeli, diyalog ve müzakere yoluyla sorunların çözümünde ısrarcı olunmalıdır düşüncesindeyiz.

Ali ABBAS YILMAZ/Özel Haber

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Diyarbakır Haberleri