Devir ve zaman değişince kişilerde değişmeye başladı. Düne kadar aramızda “sağlıklı” olarak görünen kimi “arkadaşlar”, ruh ve bedenlerini kimi bedeller karşılığında sattılar. Üzülüyorum, ama bunu çok da fazla yadırgamıyor ve hayretle karşılamıyorum. Çünkü bu, tarihte/ insan yaşamında hep böyle olmuştur.
Böylesi basit sıradan küçük insanların ortak özellikleri olduğuna inanırım. Bu insanlar:
Kendini çok önemser. Durgun bir ırmakta sanki zarafetle yüzen bir su yılanı doğallığında salınır. Hünerini göstermek için önüne çıkan her fırsatı değerlendirir. Uygun ortamı bulduğunda da hindi gibi kabarır. Kendi yaptıklarına kendi hayran kalır: Eşeğin kendi kulağını sevmesi gibi…
Sürekli konuşur, çokbilmiş gibi davranır. Ama kendine ait bir düşüncesi olmaz. Geçmişini inkâr ederek “sahibinin sesi” olur. Ağasının, beyinin, liderinin söylediklerini tekrarlar ya da yalaklık için üstlerinin duymak istediklerini söyler. “İnsanların susma becerileri de konuşma becerileri kadar iyi olsaydı, daha mutlu bir dünyada yaşardık,”(1) özdeyişi kendisini hiç ırgalamaz.
Ekşi üzüm taktiği uygular. Kendini ağırdan satmak için sürekli hata bulucu ve değer düşürücü tutum içinde olur. Örneğin, “güzel bir kadının kusursuz olmayan bir yanına dikkat çekecektir. Bir odaya girdiğinde gözleri, odadaki diğer eşyalara uymayan bir renge ya da mobilya parçasına takılacaktır. Başka türlü güzel olan bir konuşma biçiminde bir özür yakalayacaktır.”(2)
Kendinden tiksinir. Sürekli yaptığı kötü şeyleri düşünür ve düşündükçe de düşündükleri ruhunu esir alır. “Kaçmakla insan dış tehlikeden kurtulabilir, ama, iç tehlikeden kaçmaya çalışmak zor iştir.”(3) Kurtulmanın çaresini, başkalarını karalama ve küçümsemeye çalışmada görür. Başkalarını küçük düşürme, karalama kendisi için bir zorunluluk olur.
Soğukkanlıdır. Murdar, bin bir yüzü vardır. Her kılığa girer. Takla üstüne takla atmada mahirdir. Çıkarı için hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz; akrabasını, arkadaşını, yoldaşını yarı yolda bırakır. Bu tiplere karşı çok önceden bir bilge bizleri uyarmıştır: Dikkat! “Sadece soğukkanlı hayvanlar zehirlidir.”(4)
Asla, hiçbir zaman kendisi değildir. Şahsiyetsizdir, özgüven yoksunudur. O, sadece çobanı olan bir sürünün bir kuludur/ferdidir. Güç, otorite her zaman, her yerde onu çok rahatlıkla kullanabilir. Umutsuzluk duygusuyla tepki vermesi, saldırması normaldir. Çünkü kendi zayıflığını, zaafını görmez/ görmek istemez.
Güçsüz karşısında aslandır, güçlü karşısında kuyruğunu bacakları arasında tutup korkudan titreyen bir ittir. Hep iki ateş arasındadır. Gücün, otoritenin buyruklarını, isteklerini yerine getirmemeden korkar. Gücün, otoritenin buyruklarını yerine getirdiğinde ise korkaklığından dolayı kendisinden nefret eder. Bu tipler tek olduklarında pısırık kedi, grup olduklarında ise yırtıcı kurt gibidir.
Aşağılık duygusu taşır. Ne göründüğü gibi olan ne de olduğu gibi görünen biridir. Bu sürecin temelinde ise, özdeşleşme denilen bir şey, yani esas Ben’in yabancı bir Ben’in kimliğine girmesi olayı yatar. Bu nedenle acı çekerler. “Eğer başkaları da kendisi kadar yenik düşer ve aşağılanırsa, kendi acıları öylesine diner ki, artık kendisini acı çeken tek insan olarak algılamaz.”(5)
Bunlar, kendi ve başkalarına yabancılaşma, umutsuzluk duygusu, derin bir tedirginlik ve insan ilişkilerindeki kaçıştan aleni nefrete kadar uzanan düşmanca bir ruh hali içinde olur. İnsanlara dostça duygular beslemesi mümkün değildir. Hastadır. Aşağılanmanın dipsiz çukurunda yuvarlanmış biridir. İki karşıt kutup arasında gidip gelir. Doktorlar, ruhsal-bedensel hastalıkların temelde kişilik çatışmalarının dışa vurumu olduğunu söyler.
Sonuç: Zaman kötü. Rüzgâr ters yönden esiyor. Ölçü yok: Yalan gerçek, eğri doğru diye sunuluyor. Dört koldan kuşatma var. Birey ve toplum olarak ruh ve beden sağlığımızı korumak, hastalıklı davranışlardan uzak durmak ve hayal kırıklığı yaşamamak için, bence, her zaman olduğu gibi bilgelere kulak vermede yarar vardır:
“Zamanın etkisi ve şeylerin değişebilirliği sürekli göz önünde bulundurulmalı ve şu anda olup biten her şeyin derhal tam tersi hayal edilmelidir; demek ki, mutlulukta mutsuzluk, dostlukta düşmanlık, güzel havada kötü hava, sevgide nefret, güvende ve açıklıkta ihanet ve pişmanlık ve bunların tersi de, sürekli canlı bir biçimde göz önüne getirilmelidir. Bu bize dünya bilgeliğinin kalıcı bir kaynağını ve sürekli temkinli olup, kolay kolay aldatılmamamızı sağlayacaktır. (…) Akıllı kişi görünüşteki kararlılığa aldanmaz ve değişimin bundan sonra olacağı yönü de önceden görür.”(6)
Notlar:
(1) Spinoza, Yaşamak Dediğimiz Şey, Zeplin Kitap, s. 15.
(2) Karen Horney, Ruhsal Çatışmalarımız, Öteki Yayınları, s.186.
(3) Freud, Psikanaliz Üzerine, Say Yayınları, s.105.
(4) Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine AFORİZMALAR, TİB Yayınları, s. 186.
(5) Karen Horney, s.185.
(6) Arthur Schopenhauer, s. 190.