ŞİİR DİLİNİN GİZİ (3)

Aydın Alp

Günlük konuşma dili, bilgi vermeye ilişkindir. Sözcüklerin çıplak anlamlarıyla örülüdür. Hamdır, çiğdir, işlenmemiştir. Bir büyüsü yoktur. Birebir tüketilirdir. Şiir dilinin örgüsü ise sık dokunmuştur. Anlam yoğunluğu vardır. Az sözcükle çok şey anlatır; ama çok sözcük arasından seçilmiş, damıtılmış az sözcükle. Şiir dili; anlatmanın sınırlarını zorlar, sezdirir, duyurur da... Şiir dili, sözcükleri günlük kullanımların dışında, kendine özgü ve yüklü anlamlarda kullanma sanatıdır. Şiir dili, ruhun derinliklerine de sokulduğu için soyutlamaya dayalı ve sonuçta bireyseldir. Simgesel bir dizgedir. İmgeye dayalıdır. Bir anlamda özel bir şifredir. Bu dili, deşifre etmeyi bilmek gerekir. Okuyuculardan da çaba ister sonuçta. Şiir dili, okuyanın da kapasitesini, birikimini harekete geçirir ve yaşama eklenmesini sağlar. Okuyucu; edilgen değil, okuduğu şiirle birlikte yolculuğa çıkan, gözleyen, yeni buluşlar yapan bir yaratıcıdır artık.

Şiir dilinde de bilgi taşınır, vardır; ama içseldir, yaşamsaldır; kitabi değil. Bakın bazı bilgiler var ki dolaysızdır (doğrudan), birebirdir; kısacası hap gibidir. Hazır bilgilerdir, ansiklopediktir. Şiirin verdikleri ise insanın iç dünyasını zenginleştirici, ufuk açıcıdır. Yaşantısaldır.

Bakın şair, herkesin konuştuğu dilden kendine özgü bir dil yaratan kişidir. Üslup dediğimiz de kişiliğin ürünü olan ve kişisellik taşıyan bu dildir zaten. Şiir dili; bundan ötürü öte bir dildir, başka bir dildir. Hayatın bir başka sergileniş biçimidir, işleniş biçimidir. Akustik düzeni olan, incelmiş, dünyası kendisi olan, ancak kendisiyle ifade edebilen bir dizgedir. Yaşamı ayrıştırıp yeni bir bireşime sokan ve estetize eden bir sistemdir.

Peki, insanı böylesine şaşırtan, sersemleten, aklını karıştıran şiir dili nasıl oluşturulur? Her şeyden önce dile egemen olmakla. Dille soluk alıp vermekle. Ama bu, işin öncesi. Bir de belki bundan daha önemlisi şairin birikimidir ve yaşamı çok güçlü bir şekilde duyumsamasıdır. Duyduklarını da başkalarına ölümüne duyurmak istemesidir. İşte doğum sancısını andıran bu güçlü itkiyledir ki, o aklı kamaştıran, muhteşem şiirler yazılabilmiştir: “Otuz Üç Kurşun”, “Dünyanın En Güzel Arabistan’ı”, “Saman Sarısı” gibi. Sadece teknik ustalıkla kıvrak şiirler yazılamaz. Dile çok egemen biri, şiiri de biliyorsa, kendini okutan, belli bir yere kadar da ilgi çeken şiirler yazabilir. Ama insanın dünyasını allak bullak eden, büyüleyici şiirler; duyduklarını başkalarına ölümüne duyurmak istemekle gerçekleşebilir! *1- Edatlar, bağlaçlar, ünlemler kavram bildirmeyen sözcüklerdir. Başka sözcüklerle anlam kazanır. 2- Türkçe sözlükler, dilin kıvraklığını, hareketliliğini duyurmaktan uzaktır. Sözcük çalışması bir ekip işidir. İyi niyetle yapılan bireysel çalışmaları aşar. 3- Sözcüklerin çok sayıda farklı anlamlarda kullanılması, o dilin eskiliğinin, işlenmişliğinin de bir göstergesidir zaten. 4- Sözcüğün temel ve yan anlamını (yan anlamın yakıştırma ve ikincil anlamı. Yan anlamın üçüncü boyutu olarak saptadığım sözcüğün cümle içindeki kullanım anlamı değil.) sözcüğün gerçek anlamı içinde değerlendiren yaklaşımlar da var. 5- Eteğin organ olmayışı, benzerlik yaklaşımını, yakıştırmayı değiştirmiyor. 6- Bu, sözcüğün çoğu kez ilk anlamından sıyrılarak soyut anlamda kullanılması biçimidir. Ama sözcük, ilk somut anlamından sıyrılıp bir başka sözcük yerine soyut anlamda kullanılırken de ilk anlamdan tümden kopmaz. Altın saçlar dediğimizde altına ilişkin sarı, değerli anlamı vardır. Birine “aslan” dediğimizde kimse “korkak” dediğimizi düşünmez. 7- Terim, somut-soyut, eş, yakın, karşıt, genel, özel, ad aktarması, imge, simge, sesteş, tevriye, yansıma sözcükleri vb.

Ocak 1998 AMİDA 1.Sayı/ Aşkı Olmayanın Şiiri Olmaz. (J&j Yayınları-2018)

BENİ BANA BIRAKMA

beni yalnız bırakıyorsun

uçaklar kalkıyor

trenler gidiyor

otobüsler ardı ardına...

beni yalnız bırakıyorsun

bu amansız beynim

bu arı kovanı yüreğimle

kalakalıyorum

diyarbekir’de sürek avı sürüyor

kim bilir belki ben de maden’de

ya da bir çöplükte bulunurum

benim canım cehenneme de

sen ne olursun...

beni yalnız bırakıyorsun

sıcaklığı daha da artıyor yüreğimin

hani geceleri köşk üzerinde içmeler de olmasa

her an birilerini öldürebilirim…

sen yetiş bana suların kızı

beni bana bırakma

YÜREĞİM ÜLKEM GİBİ (Cem Yayınevi-1993)

RUHLAR MAHŞERİ- Toplu Şiirler (J&J Yayınları-Mayıs 2015)

“Şiir Dilinin Gizi” adlı yazımı, sözcüklerin ilk (temel), yan (kullanım) ve mecaz anlamıyla başlatmıştım. Meramım; şiir diline, söyleme sıçramaktı. Sözcüklerin ilk anlam boyutlarını, bir nevi sıçrama tahtası yapmıştım. Şimdi de o yazıda, sözcüklerdeki diğer anlam boyutları bir başka yazı konusu olsun, lafını bahane ederek yazıyorum. Yine bir amacım var. Bu kez de meramım; şiir söz konusu olduğunda herkesin, sihirli bir sözcük olarak (kendince, her anlama gelir biçimde) kullandığı imge kavramını deşmek olacak. Genelde sanatın-edebiyatın poetikasına ilişkin yazılan kuramsal yazılarda imgeden çok, imgesel yaklaşımlara ilişkin polemikler söz konusudur.

Peki, sahi nedir imge? Gelecek haftanın konusu olsun.

Ah, hiçbir canlının incinmeyeceği, incitilmeyeceği günler dileğiyle sevgiler, saygılar…

Aydın ALP

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.