Karantina günlerinde evlere kapandık. Bu eve kapanma bazı sorunları ortaya çıkardığı gibi; daha önceden var olan ve hatta önemli bir toplumsal sorun olan aile içi şiddet can yakmaya devam etti. Aile içi şiddetin yaşandığı evlerde günler daha ağır geçmeye başladı. Şiddeti uygulayan erkekle, şiddete maruz kalan kadın ve çocukların günlerce evde baş başa kaldılar.
Karantina sürecinde yaşanan ekonomik sorunlar, gelecek kaygısı, sosyal ilişkilerin sınırlanması, evde yükümlülüklerin artması, beslenme ve sağlık kaygıları gibi sorunların üst üste gelmesi; daha önceden aile içi şiddetin yaşandığı evlerde, şiddete uğrama eğilimini daha fazla güçlendirdi.
Böylece bir taraftan; toplumun, ailelerin ve bireylerin hayatını, sağlığını tehdit eden virüsten korunma kaygısı varken bir de aile içinde yaşanan şiddet günlük yaşamı daha çekilmez hale getirdi. Basına yansıyan araştırma raporlarına göre de karantina günlerinde evlere kapanmayla birlikte; özellikle ekonomik sıkıntıları arttırdığını ve bunlara bağlı olarak da evde stresi, psikolojik sorunları daha fazla tetiklediğini ortaya koymaktadırlar. Ruh sağlığı üzerinde yıpratıcı etkiler yapan bu ortamda, kadın ve çocukların daha fazla şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla kadın ve çocuklar karantina günlerinde ev içinde; sadece fiziksel değil; psikolojik, ekonomik, dijital ve cinsel şiddette maruz kalmışlardır. Ve sürekli aynı mekânda olmaktan dolayı şiddete uğrayan kadınlar, yaşadıklarını yetkili makamlara bile iletme imkânı bulamamaktadırlar.
Bu konuda; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yaptığı açıklamalarda; sadece Mart ayında 29 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü açıklamıştır.
Kadınlar niye bu kadar çok öldürülüyor. Canavarlaşan bu insanı doğuranın da bir kadın olmasına rağmen bu kişi daha sonradan nasıl böyle bir kişiliğe dönüşüyor. Bu kişi nasıl ve hangi ortamda yetiştiriliyor?
Sevmeyi beceremeyen erkek, kadının yaşam hakkını gözünü kırpmadan elinden alıyor. Bu konuda şöyle ilginç bir benzerlikte ortaya çıkmaktadır. Dünyanın farklı birçok yerinde, farklı sosyal kesimlere mensup kadınlara karşı uygulanan şiddet ve öldürülme tarzları birbirine benzemektedir. Diğer ilginç bir benzerlikte öldüren erkekler olay sonrası yakalandıklarında veya mahkemelerde yaptıkları savunmalar da birbirine çok benzemektedir.
Eril anlayış, erkeğin yetiştirilme biçimi, gelenekçi yaklaşımlar, erkeğin kadına göre ayrıcalıklı konumu erkekte her türlü şiddeti uygulama ve öldürme anlayışı ve bunu kendinde bir hak olarak görmesinin son bulması gerekmiyor mu? Bütün dünyayı adeta esir alan virüs hiç kimseyi dinlemiyor. Bununla şimdilik baş edilse bile gelecekte hangi virüslerle karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Şiddetsiz bir yaşam mümkün olamaz mı?
Mümin Ağcakaya