25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ydü. Aynı günde bile kadınların şiddete maruz kaldıklarını gördük. Kadına, çocuğa ve genelde de insanların birbirine karşı kullandığı şiddet uzun bir tarihsel süreçten beri toplum yaşamının ciddi bir sorunu olagelmiştir.
Genelde eril zihniyetin sonucu olarak erkekler tarafından başvurulan şiddet; insanlığın iyileştirilemeyen bir yarası olmuştur. İnsanoğlu sadece kendi cinsine karşı değil, kendi dışında başka canlılara karşı da şiddet uygulamaktan vazgeçmemiştir. Bu durum neredeyse genetikleşmiş bir hal almıştır. Bu davranış özelliğinden dolayı insanoğlunun sadece kendi hemcinsleri arasında değil doğadaki canlılara karşı gösterdiği kıyıcılık sonucunda dünyadaki yaşamın sükun ve huzuru her zaman tehdit altında kalmıştır.
Şiddet sadece bir anlık öfkeyle sınırlı kalan bir davranış biçimi gibi algılansa da; günlük yaşamın içinde medyaya da yansıyan birçok olayda görüldüğü gibi; çoğu zaman tasarlanarak yapılmaktadır. Savaş ise şiddetin daha organize olarak, büyük güçler ve devletler tarafından yürütülen biçimidir. Ama şiddetin ilk kaynağı aile içinde, bireylerin kendi yakın çevrelerinde yaşanmaktadır. Toplum ve aile yaşamı içerisinde erkek şiddetine en çok maruz kalan kadınlar artık seslerini duyuruyorlar. Tek taraflı maruz kaldıkları erkek şiddetine karşı seslerini yükseltiyorlar. Yaşam bir bütün olduğuna göre nüfusun yarısını oluşturan kadınlar üzerlerindeki şiddetin başlıca kaynağı olan; eşitsizlik, ayrımcılık ve cinsiyetçilik temelinde gelişen şiddet dalgasının son bulması gerekmektedir. Çünkü toplumsal huzur öncelikle aileden başlamaktadır. Aile içinde şiddet devam ettiği sürece toplumda huzuru sağlamak o kadar kolay olmayacaktır.
25 Kasım 1960'da Dominik Cumhuriyetinde diktatörlüğe karşı mücadelede yitirilen Mirabel Kardeşlerin anısına kadınlar; 25 Kasım'ı "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kutladılar.
Çalışma hayatından eve ve sokağa kadar kadına yönelik şiddetin ve taciz evrenselleşen bir sorun haline gelmiştir. Ancak her ülke bu sorunu kendi özgülünde çözmek durumundadır. Bu sorunun çözümü de sadece kadınların değil bu şiddeti uygulayan bizzat erkeklerin de bir sorunudur. İnsanlığın ütopyası olan mutlu geleceği ancak; kadın ve erkeğin eşit, ayrımcısız birlikteliğiyle olacaktır.