Her gün bir muhabirimiz, bir yazarımız, bir dağıtımcımız öldürülüyordu, bir büromuz basılıyordu, çalışanlarımız gözaltına alınıyordu, yoğun işkencelerden geçiriliyordu, uyduruk gerekçelerle tutuklanıyordu. Bütün bunlar yetmeyince bürolarımız, araçlarımız bombalanıyordu. Bütün bunlar, savaş suçu kapsamındaki her türlü silahın kullanıldığı dağlardaki çatışmalarda hayatını kaybedenlerle, gözaltı merkezlerinde uygulanan işkencelerle, göz göre göre kaçırılan, katledilen, sonsuza kadar kaybedilen sivil savunmasız insanlarla, yakılan köylerle, bombalanan kentlerle ilgili haberlerin, köşe yazılarının yer aldığı Özgür Gündem gazetesinin halka ulaşmaması, bölgede olup bitenlerin dünyaya duyurulmaması için yaşanıyordu. Hareketli bir askeri tugay gibi generallerin emrinde çalışan medya kuvvetinin, özellikle de Türk basınının amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet gazetesinin başkomutanı, tamamen yalan ve iftiradan ibaret olan “Bebek katili…” manşetiyle öne çıkan Ertuğrul Özkök’ün başını çektiği, askeri karargahlarda yatıp kalkan, savaş helikopterleriyle haber kovalayan, OHAL Valisinin himayesinde hazır kıta yaşayan rütbeli, rütbesiz asker ruhlu muhabirlerin, yazarların görmek istemediği, duymak istemediği, bilmek istemediği haberlerin yer aldığı gazetemiz Özgür Gündem’in hedef alınması, çalışanlarının öldürülmesi derin devletin özel savaş politikası gereği hayata geçirilmiş bir politikanın sonucuydu. Özgür Gündem gazetesi çalışanları bunun farkındaydı. Kuşku yok ki muhabiri, yazarı, dağıtımcısı canları pahasına ağır bedeller göze alarak bu gazetede çalışıyordu. Onlardan biri de Van büromuzda çalışan dağıtımcı arkadaşımız sevgili Adnan Işık’tı…
*
Bundan otuz bir yıl önce Özgür Gündem’in Adana bürosunda çalışıyordum. O amansız günleri bugün gibi hatırlıyorum. Haksız, hukuksuz gerekçelerle toplatılan, el konulan, dağıtımı engellenen gazetenin yaşadığı sorunları yerinde tartışmak, ortak çözümler üretmek, en önemlisi tüm engelleri aşarak gazeteyi okurlara ulaşmasını sağlayabilmek için 1993 yılının Kasım ayında, Antep, Urfa, Diyarbakır, Batman ve Van bürolarını ziyaret etmiştim. Gazetenin en geç gittiği, dolayısıyla kolluk tarafından en fazla el konulduğu, okura ulaşması en sıkıntılı yer olan Van’a, Hakkari’ye özel bir önem veriyorduk. Kasım ayının karlı bir gününde Van’a gittim. Bülent Çiftçi’nin temsilci olduğu o günlerde, hatırladığım kadarıyla işe yeni başlayan Adil Harmancı, geçici görevle İstanbul’dan Van’a gelen gazeteci İrfan Uçar, dağıtım servisinde ise Meşruk adında genç bir arkadaşımızla Adnan Işık çalışıyordu. Adnan Işık, yaklaşık on ay önce 19 Ocak 1993 günü katledilen arkadaşımız Orhan Karaağar’dan sonra gazete dağıtımına başlamıştı. Sevgili Orhan Karaağar’dan sonra telefonla sık sık görüştüğüm, konuştuğum Adnan Işık’la ilk defa yüz yüze görüşme, tanışma imkanım oldu…
*
Adnan Işık, güler yüzlü, sevecen, insan canlısı, sade bir arkadaştı. Van’ın Saray ilçesindendi. Evliydi. İlk görüşte kanım kaynamıştı, iki gün birlikte çalıştık, Van’ın sokaklarında koşturduk. İlk defa gittiğim Van’ı baştan başa beni gezdirdi, onunla bu tarihi şehri, Serhad’ın kalbi, Urartu’nun başkentini tanıdım. Temsilcimiz Bülent Çiftçi’nin de katıldığı toplantıda aldığımız kararla daha genç ve bekar olan Meşruk, Van’ın ilçeleri ile Hakkari’deki, Adnan Işık ise Van merkezdeki dağıtımı üstlendi. Kasım’ın 25’inde işim bitti, aynı günün akşamı beni Adana’ya götürecek otobüse kadar bana eşlik etti. Bu Adnan Işık’la ilk ve son yüz yüze görüşmemiz oldu. Ertesi gün sabah saatlerinde Hilvan polis noktasında durdurulan otobüsten indirildim, yaklaşık altı saat noktada bekletildikten sonra serbest bırakıldım. Başka bir araçla Urfa’ya gittim, gece otobüsüyle Adana’ya geçmek üzere gazetenin bürosunda beklemeye başladım. Akşam saatlerinde Adnan Işık’ın evinin önünde vurulduğu haberini aldım. Aynı gece Diyarbakır’a geçtim. Bir grup gazeteci arkadaşla birlikte Van’a gitmek üzere ertesi gün boş yer bulduğumuz ilk otobüse bindik, yoğun kar yağışı altında yola çıktık. Yola çıktığımız saatlerde kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Adnan Işık, o gün kentte bulunan Diyarbakır Milletvekil Leyla Zana ile Van Milletvekili Remzi Kartal’ın da katıldığı kalabalık bir kitle tarafından gece karanlığında toprağa verildi.
*
Şafak vaktinde Van’a vardık, büroda bir araya geldik, Bülent Çiftçi ile birlikte biz beş kişi, her biri Özgür Gündem’in bir bürosundan gelmiş beş gazeteci, havada tur atan helikopterin gürültüsü altında yürüyerek ağır silahlarla donatılmış özel harekat polisinin kuşatmasındaki mezarlığa geçtik, gece boyunca yağmaya devam eden karla kaplanmış Adnan Işık’ın mezarına karanfil bıraktık, saygılarımızı ilettik, anısına bağlı kalmanın sözünü verdik, sessizlik içinde ayrıldık. Evinin önünde, eşi Adnan Işık’ın vurulma anına tanık olan, bir süre de yakalama umuduyla katilin peşinde koşmuş sevgili Filiz’i ziyaret ettik, acısını paylaştık. Aradan otuz bir yıl geçti, bir an olsun unutmadım, unutamayız. Rojhilat’ın sınır boylarında Milanî bir köyde doğmuş, 33 Kurşun’un hikayeleriyle büyümüş, yüreğiyle Özgür Basın’a can olmuş sevgili Adnan Işık’ı nasıl unutabiliriz ki. Özlemle, hasretle, saygıyla…