Bir sendika aradı, 60 işçinin sendikalarına üye olduğu için işten atıldığını anlattı. Gazetemizde haber yaptık. Yanına da haberle ilgili bir görsel bıraktık. Aynı şirket mi değil mi, tam bilemiyorum, ancak, işten atılanlarla fotoğrafını kullandığımız şirketin bir ilgisi yokmuş.
Sehven yapılan hatamızdan dolayı, o şirketin avukatı bizzat beni arayarak uyardı.
Ben de, yayıncılık kuralları ve yaptığımız haberden dolayı karşı tarafı zorda bırakmamak adına, anında fotoğrafı kaldırdım, ‘Sehven yapılmış hatadan dolayı özür dileriz’ notunu düştüm.
O Avukat ile mutabık kalmamıza, ‘Biz de böyle düzeltme bekliyoruz’ demesine rağmen, durmamış, notere gidip, resmi düzeltme yazısı göndermiş.
Zaten düzeltmiştik.
Neyse, nezaketimiz, sorumlu gazetecilik anlayışımız gereği gönderileni de dün yayınladık. Yapılacak bir şey de kalmadı.
22 Aralık’ta noter kanalıyla gönderilen yazı 28 Aralık’ta elimize ulaştı.
Biz, görseli 22 Aralık’ta zaten kaldırmış olmamıza rağmen, noter kanalıyla gelen yazıda, “Web sayfasındaki görsel içeriğin ivedi olarak yayından çıkarılmasını” istemiş Avukat.
Zaten, 6 gün önce yayınlandıktan bir dakika sonra kaldırmışız, o nedenle 6 gün sonra noterden gelen yazının bizim nezdimizde ciddi bir yanı kalmamış. Bu da yetmemiş, 1 dakika dahi yayında durmayan yayının düzeltilmesinin ‘Bir hafta’ yayında kalmasını istemiş.
Oldu, başka emriniz?
Bu panik niye?
Bu gürültü, heyecan, ortalığı karıştırmak niye?
Zaten ilk gün eş dost aranmış, gerekenler konuşulmuş, sözlü mutabakat sağlanmış, 1 dakikalık yanlış fotoğraf yayınından dolayı özürler dilenmiş olmasına rağmen, ısrar niye ve neden?
Ona da tamam, dün Web sitemizde olmayan fotoğraf için hem açıklamayı hem de özrümüzü bir kez daha tekrarladık.
Yayıncılık ilkemiz, saygımız, saygınlığımız adına tartışmalara girmeden duruma son noktayı koyduk.
Gerisi o şirketin ve avukatının bileceği iş.
Hiçbir kötü niyet olmadığı halde, sehven yanlışlığı karşılıklı konuşarak, mutabık olmamıza rağmen, meseleye devam edilmiş olması doğal olarak kafamı karıştırdı.
Biz de bir sıkıntı yok da, karşı tarafta bizim bilmediğimiz, ancak, onların bizim bildiğimizi varsaydıkları bir sıkıntıları mı var? Diye düşünmekten de kendimi alamadım.
*
Neyse bunlar bir tarafa, asgari ücret 17 bin TL oldu, zamlar da soluksuz dadandı.
Bakalım bundan sonraki süreçte işçi-işveren ilişkileri nasıl olacak?
Gerekçeli gerekçesiz işten çıkarmalar olacak mı?
Konumuza denk gelen sendika tercihlerine karşı çıkılarak, işten çıkarmalar devreye girecek mi?
En önemlisi; Asgari ücret rakamı işçiye tam ödenecek mi?
Neden mi, işçilerin hesaplarına yatan paraların yarısını işverene iade ettiği konusundaki yaygın duyumların varlığından haberdar değiliz demeyin. Bu çerçevedeki anlaşmalı işçi alımlarını da biliyoruz.
‘Diyarbakır’a yatırım yapıyoruz’ sloganı ile yapılan yatırımların bir kısmının gerçekçi olmadığı yönündeki fikri takibimizin varlığından birilerinin haberdar olsun istedim.
Galiba, OSB’leri, iş dünyasını gözden geçirmek, ‘iş insanı’ ile ‘iş adamı’ profilini irdelemek gerekecek.