Yaklaşık sekiz ay kadar önceydi toplu taşıma aracı ile Seyrantepe’den Dağkapı yönüne gelirken Elazığ Caddesinin orta refüjünde kalabalık bir Belediye İşçisi grubuyla hummalı faaliyeti izledim. Orta Refüjdeki taşları söküyorlardı.
Merak edip Büyükşehir Belediyesinden Cankut Yakut’u aramıştım. Valiliğin karşısındaki Anıt Park’ın yeniden düzenlenmesi projesinin başarılı teknik elemanı Cankut, yaratıcı projeleri ile her daim takdir ettiğim bir arkadaş. Sormuştum Cankut’a! Onun da meğer haberi yokmuş! “Abi hemen öğrenir sana bilgi veririm” deyip akabinde hemen aramıştı. Büyükşehir Belediyesi EşBaşkanı Fırat Anlı talimat vermiş. “Orta refüjdeki taşları sökün, çirkin duruyor, yeşil kuşak olsun” demiş.
Çok yerinde bir karar, deyip sevindiğimi ve gerekçemi paylaşmıştım Cankut Yakut’a…
Sanırım on yıl kadar önceydi, belki daha fazla. Yine bir gün araçla Seyrantepe’den inerken orta refüjün taşla döşendiğini fark etmiştim. Sonra birileri laf üretmişti o yıllarda. “Yine taş üreten bazılarına iş yaratmışlar” filan demişlerdi.
Başkan Danışmanı olmam nedeniyle hemen başkana çıkıp Belediye Başkanları her zaman çok yoğun olurlar. Bu sebeple kendine “Danışman” diyenlerin benim Danışmanlık anlayışıma göre biraz da “durumdan vazife” çıkararak kendilerine iş yaratmaları gerek, proje önermeleri ve halkın istek ve düşüncelerini zaman zaman paylaşmaları gerek.
Anlatmıştım başkana; “Diyarbakır’ın her tarafı taş! Bu kadar çok taşla kuşatılmış bir şehri, yeşille estetize etmeli. Bu sebeple orta refüj gibi upuzun bir hattı çimle, mevsimlik ç,çeklerle donatıp bırakmalı. Taş olmamalı” demiştim!
Başkan, çok haklı olarak teknik ekibin verdiği bilgi çerçevesinde dar alanlarda spring sulama sisteminin randıman vermediği bilgisi nedeniyle böyle bir öneriye evet dediğini dillendirince! Spring sistemi tek çözüm değil, “salma” ya da “damlama sulama sistemi” de var deyip noktamı koymuştum.
Tabi taş döşenmişti o yıllarda Seyrantepe’ye kadar Elazığ Caddesi orta refüjüne…
Ama hayatın ve doğanın doğal isyanına bakın ki, baharla birlikte o taşların arasından çimler fışkırmaya başlamıştı.
Her o yoldan geçtiğimde içimde ukde idi, bu ne zaman değişir / değiştirilir diye…
Neyse uzun bir zaman sonra aklıselim yeniden doğrusunu yaptı.
Şehrin ruhu, kalbi olan Sur Beldesinin dört mahallesinin aylardır büyük yıkımla cebelleştiği bir “felaket” zor zamanında Büyükşehir Belediyesinin sorumluluğunu bilerek “Kent vitrinine / Şehir Mobilyasına” özen gösterme gayreti bir nebze de olsa insanın içini ısıtıyor.
Hayat, hep travmalar, acılar, ölümler, yersiz / yurtsuzluklar, açlıklar-perişanlıklar üzerinden uzun süre yürümez. Elbette bunların bertaraf edilmesi üzerine politikalar yürütülür / yürütülmeli tabii ki! Ama bir yandan da kentin yaşayan, canlı varlık olduğu noktasından hareketle kent insanına saygı babından moral verilir, verilebilir.
Bu noktadan hareketle başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Alt kademe belediyeleri; çöp toplamaktan tutun diğer bütün gündelik işlere varıncaya kadar daha çok görünür olmak zorundalar…
Dolayısıyla ez cümle bu sabah bir daha fark ettim ki; haylidir yapılan çalışma gözle görünür hâle evirilmiş. Adliye önünden seyrantepe üst geçidine varıncaya kadar sadece orta refüj değil, sağlı sollu kaldırım paraleli ve üstleri dahil ağaçlar, çim ve mevsimlik çiçeklerle bezenmiş. Şehrin kuzey doğudan girişi bir şeylere benzemiş nihayet.
Ruhumuz daralıyor, yasaklı haller arasında. Nefes almak istiyoruz. Nefes aldıranlar sağ olsun… Daha ne diyeyim ki!’
Şeyhmus Diken
21 Haziran 2016 Diyarbekir