Seçime giderken

Abdurrahim Kılıç

Sanırım yoğun bir seçim atmosferine girdik. Depremin bıraktığı enkaz, enkazlarda bıraktığımız canlar bizi yeterince sarsmadı ama İyi Parti lideri Akşener’in muhalefet ittifakından anlık çekilmesi toplumun beklentilerini alt üst etti.

Asıl bizi sarsıp kendimize getirmesi gereken şey, ertelenemez olan şey deprem değil mi?

Sayısı belirsiz yiten canlarımız değil mi?

Yıkılan kentlerimiz, kaybettiğimiz düşlerimiz, bir daha asla eskisi gibi olmayacak yaşama sevincimiz değil mi?

Biliyorum, hesabı siyasete fatura etmek istiyorsunuz!

Biliyorum hesabı müteahhite kesmek istiyorsunuz!

Toplum olarak açgözlülüğümüz, hırsımız, sahtekârlığımız görülmesin istiyorsunuz.

Müthiş bir kurnazlıkla bezenmiş cehaletimiz bilinmesin istiyorsunuz.

Din ile maskelenmiş hırsızlığımız, zulmümüz görülmesin istiyorsunuz.

Sizleri ne sarsacak merak ediyorum.

Tümüyle eğitim ve ahlak anlayışımız değişmedikçe, yeni bir toplum kurmadıkça, toplumsal ve bireysel hırsızlıklar cezayla değil ahlakla, eğitimle, toplumun değer yargılarıyla düzelmedikçe şu gitmiş, bu gelmiş hiç fark etmeyecek.

Orman değişse de maymunlar hep aynı, filmin oyuncuları değişse de konu hep aynı ise nasıl bir değişim bekleniyor ki?

Sadece kişi veya kişiler üzerinden, öfke ile yapılacak bir değişim bu ülkeye ne kazandıracak?

Kimin toplumun yeniden inşası için güçlü ve inandırıcı projeleri var?

Eğitime yaklaşımınız ne?

Ekonomiye yaklaşımınız ne?

Ülkenin temel sorunları arasında olan Kürtlerin hakları ve sıkıntıları, Suriyeliler, Afganlar ve diğer sığınmacı sorunları, Alevilerin inanç sorunları gibi konularda göz kırpmak, kovmak, yok saymak dışında çözüm önerileriniz ne?

Toplumsal bir histeriye dönüşen ötekileştirme, birbirine öcü gibi yaklaşma, bir davranış kalıbı haline dönüşen kaba cehalete ve hadsizliğe karşı projeniz ne?

Liyakat deniyor da kadrolarınızdaki köşe başını tutmuş, ırkçı, dışlayıcı, siyaset ağaları çok mu liyakatli?

Konfor alanında kendisine siyaseten kurduğu köşkte muhalefet raconu kesmek ama temel toplumsal sorunlara çözüm getirememek ya da çözümü çözümsüzlükte arayan duruşunuz görülmüyor mu sanıyorsunuz?

Tencerenin kaynamaması, depremin etkileri, göçmenler, adalet ve liyakatteki sorunlar devasa sorunlar gibi görünse de toplumların alışkanlıklarını değiştirmeme gibi bir huyu da var, bilinsin!

Toplumun kültürel kodlarına inilmeden, hayal dünyalarının sınırlarını genişletmeden, günlük hayatlarına doğrudan dokunulmadan bir değişim ve dönüşüm beklentisine girmek herkesi yanıltır.

Depremin enkazları yerdeyken, bunca acı yaşanırken bunları yazmak canımı acıtıyor doğrusu ama erken uyarı sistemim işlerin hiç de kolay olmayacağını, düşünülen gibi olmayabileceğinin sinyallerini veriyor.

Çözüm önerilerin ne diye soran olursa da bir dahaki yazıda anlatırım, sadece mızmızlanan, uzaktan taş atan bir yazar değilim.