14 Mayıs yaklaştıkça seçimin ortamının yarattığı gerilim şiddete dönüşme eğilimi gösteriyor. Şiddet ve öfkenin dizginlenemediği ortamda ise söylem ve vaatler gölgede kalıyor.
Yaşam koşullarının gittikçe ağırlaştığı, toplumun sorunlarına çözüm için beklentilerin yoğunlaştığı koşullarda seçime gidiliyor. Dolayısıyla beklentiler daha önceki seçimlere göre daha yüksek düzeyde seyrediyor.
12 Eylül darbe sonrası gibi zor ve sıkıntılı dönemlerde de sandığa gidildi. Eşit ve adil olmayan koşullarda yapılan seçimler hafızalara olumsuz olarak kazındığı için olumsuz örnek olarak hatırlanıyor. Seçim koşulları ve sonuçlarının güvenli koşullarda ve şeffaf yapılması sadece ülke için değil uluslar arası ilişkiler açısından da önemli bir sınav olmaktadır. Acabası olan ve kafa karıştıracak her durum gölge düşürecektir.
Türkiye siyasal tarihi içinde en kritik seçimlerinden biri kabul edilebilecek olan bir seçime gidiliyor. Ama adeta savaşa gidiliyormuş gibi bir hava da yansıyor. Kaygılar yüksek bu yüzden de 14 Mayıs yaklaştıkça tansiyonda oldukça yükseliyor. Taraflar ellerindeki argümanları sonuna kadar kullanıyorlar. Ama gözlemlerden de anlaşıldığı kadar insanlar artık yıkıcı ve kutuplaştırıcı söylemlerden yoruldu. Bu tip söylemlerin dile gelmesi artık insanları tedirgin ediyor, sorunlarının çözümüne ilişkin kaygılarını ve endişelerini arttırıyor. Bu yüzden insanlar daha sakin, kapsayıcı, çözümcü ve güven verici politikalara ihtiyaç duyuyorlar.
Seçim meydanlarında insanlar hayat pahalılığı, işsizlik gibi birikmiş sorunlarına çözüm önerilerini duymak istiyorlar. Partiler ve gruplar arasındaki çelişlerini ve sorunlarını kavga atmosferinde çatışarak değil diyalog ortamlarında, barışçıl yöntemlerle çözülmesinden yanalar. Çatışmanın taraftarlar arasında değil öneri ve çözümler arasında olmasından yanalar. O yüzden Erzurum mitinginde olduğu gibi seçim çalışmalarına yönelik her türlü provakatif eylem ve yaklaşımlar geleceğe zarar vermektedir.