Bir gün uyandığınızda hiçbir ses duyamadığınızı, hiçbir rengi ayırt edemediğinizi boşluktan aşağıya savruluyormuşçasına benliğinizi kaybettiğinizi düşünün. Ne hissedersiniz? Kâbustan uyanmak için etrafınıza mı zarar verirsiniz yoksa bedeninizdeki çığlıklara hükmetmeye mi çalışırsınız.
Sanatta tam bu çizgidedir. Sanatın önemsiz görüldüğü toplumlarda kişilerin yukarıdaki teşbihte anlatmaya çalıştığım gibi çeşitli davranış örneklerine şahit oluruz. Bunlar hayatlarımızda belki arkadaşımız, aile üyelerimiz, çalıştığımız iş yerinin patronu gibi farklı kimliklerde olup şiddete eğilimli, empati yoksunu, mutsuz bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır.
En küçük topluluk birimlerinden olan ailede sanat sevgisini aşılayarak dengeyi sağlamak mümkündür. Toplumca hem zorlu ekonomik süreç hem de yaşanan felaketler sonucu sanatı ötekileştirip değersizleştirmek önüne geçilemeyen büyük sorunları da beraberinde getirecektir. Çünkü sanat güzelleştirip iyileştirdiği gibi insana kendini ifade edebilme özgürlüğünü verir. Bu süreçte sanatın bir dalı ile meşgul olmak kişilerin yarınlarına umutla bakmasını sağlayacaktır.
Detaylı örneklendirecek olursak:
El sanatları ve zanaatlarını günlük hayatınıza aktarıp çevrenizle paylaşmak. Bulunduğunuz şehrin güzelliklerinin fotoğraflarını çekip arşivlemek. Enstrüman çalmaya başlamak veya çaldığınız enstrümanlar üzerinden yaratıcılığınızı ortaya çıkarmak. Eğer bunların hiç biri yoksa ilginizi çeken kitaplar okuyarak bir sonra ki sanat yolculuğunuza sizlere anahtar olmasını sağlayacaktır.
Hem kendinize hem de çocuklarınıza, sevdiklerinize muhakkak sanat sevgisini aşılayın. Sanatın bir dalı ile uğraşmanın çok kısa vadede olmasa da kendinize ve çevrenize olumlu yönden katkı sağlayacağını göreceksiniz.Bu sayede şiddetin azaldığı, empati yapan, mutlu bireylerin arttığı bir ortam oluşacaktır..