Sanatın gizi yetenekte mi, emekte mi? Ben sabırsız adamımdır. Soruyu soran da benim, soruyu abes bulan da benim! İlle de birini seçmek zorunda değiliz ki! Ben ikisi de gereklidir diyorum.
Seçeneklerin her biri ayrı değere sahiptir. Hangi alan olursa olsun emek verilirse insanın kat edeceği mesafe vardır. Üstelik emek verdikçe sever, sevdikçe daha çok emek verirsin. Böylece alacağın verim, daha da artar. İyi güzel de insan, bir de yetenekli olduğu alanda emek verirse kim bilir ne güzellikler yaratır? Bir de bunu düşünmeli! İşte insanı hayrete düşüren sanatsal harikalar; yetenek ve emeğe, birikim de eklenince oluşuyor!
Ben lafı dolandırmayı, genellemeleri bırakıp söylemek istediklerime geçeyim. Şair, bir yontucudur. Düzenin insana yüklediği fazlalıkları, biçimsizlikleri bir heykeltıraş gibi yontan bir insandır! Şair; insan ruhundaki bencilliği, korkaklığı, sevgisizliği, kıskançlığı, riyakârlığı törpüleyen bir yaratıcıdır! Şair; elindeki keski ve çekiçle, pardon kalemiyle yüreğine biçim veren bir yaratıcıdır! Evet, büyük şairler öncelikle yüreğine biçim vermiş şairlerdir! Onun içindir ki büyük şairler, bütün şairleri taşıyabilecek kanatları olan şairlerdir! Ondandır halklar, şairleri kutsar; egemenler, öldürür!
Şairlerdir insan mayasında olan sevgiyi, merhameti ve vicdanı açığa çıkaranlar ve büyütenler! “Milyonuncu kez ruhumuzun örsünde soyumuzun yaratılmamış vicdanını dövmeye gidiyoruz!” Ben her ne kadar da insan doğasında damar damar cevher bulunuyor desem de bunları işleyenler şairlerdir diyorum.
Şiir, yüreğin çığlığıdır. Ve her çığlık gibi ani ve kesindir. Birikim, herhangi bir nedenle açığa çıkar. Esinlenme olayıdır bu, yüreğin duyguyu püskürtme sürecidir. Sonra da arıtma işlemi başlar. Duyarlık, elmasa dönüşür. Paul Valery: “ İlk dize Tanrı vergisidir, gerisi de emek! “ sözünü boş yere kullanmamıştır. Zaten Picasso da, önce ne çizdiğimi bilemem. Çizdikçe görüntü belirginleşir ve farkına varırım ki, ha ben bir kadın deseni çiziyorum, benzeri şeyler söyler. Üstelik bu sözünü ettiğimiz ilham (esin ) olayı ne doğaüstüdür ne de doğadışı. İnsanın içsel bir yetisidir ve doğaldır. Birikim ve ilgiyle ilintilidir. Önce yetenek, sonra ilgi ve emek...
“Büyük İrlandalı romancı James Joyce, yazma deneyimini bir dağa tırmanmaya benzetmişti: Tırmanışın ortasındayken sadece hemen önünüzde olanı ve hemen yukarınızda olanı görebilirsiniz. Önünüzdeki ikinci ya da üçüncü adımı ya da oraya nasıl gideceğinizi göremezsiniz. Yalnızca zirveye ulaştığınızda aşağı bakabilir ve biraz önce bir parçası olduğunuz manzaranın bütününü görebilirsiniz.”
Esere ilk başladığınız yerle bitirdiğiniz yer arasında yükselti farkı vardır. Ve doruklara tırmanmak; güçlü bir esini, ona yaraşır büyüklükte bir emekle tamamlayabilmekten geçer. James joyce’ın görmekten söz ettiği manzaranın bütünü, zorlu bir emek sonrası tamamlanmış eserin kendisidir.
Yazının ilk bölümünü de, diğer bölümlerinde olacağı gibi bir şiirle bütünleyeyim. Her ne kadar şiirde sözü edilen aşk da olsa bunu pes etmeden, yılmadan, beyaz bayrak sallamadan insanlık için ne gerekiyorsa direnerek elde etme olarak da yorumlayabiliriz.
Hayat için yeniden diyebilmek, emek vermeyi sürdürmek demektir.
ey kıyıcı ve ey ürpertili masal dünyası
geceler ki sevişenlerin ateşiyle ağarır
VE AŞK... YENİDEN
yeniden demenin güzelliği ey aşk yeniden
yeniden hoş geldin ve işte yeniden
(bak bu yeniden sözcüğünü önceden de severdim
bak yine seni buldum ya bir başka seviyorum)
bir acıdan henüz kalkmışlığım, ey gök
benim çaresizliğim seninle barışmak mıdır
eşsiz unutucuyum biten aşklardan sonra kalbim
kalbim nasıl vefalı ve çarpıntılı ah
benim özelliğim bu, yeniden başlayabilmek
bütün mavilerin hırpalandığı süreçler hey
ve sen tazesin ey aşk, hem sürekli yaşanan
yağmurlarını omuzlarımla hayata taşıdığım
Aydın ALP RUHLAR MAHŞERİ (Toplu Şiirler) J&J Yayınları Mayıs 2015
Sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP Nisan 2019