Ahmed Arif 2 Haziran 1991, Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 yılında öte yakaya göçtü. Yine bir başka şair Hasan Hüseyin’in kelamınca “Haziran’da Ölmek Zor” dizesini doğrularcasına ve kendi kelamlarınaca sol memenin altındaki cevahir’leri kifayet etmedi.
Nazım Komünistliğiyle tek parti diktatoryasının, Ahmed Arif bölücülüğü ve solculuğuyla egemenlerin zulmünden, hışmından kurtulamayanlardan.
Ben size iki şairin dizelerine yansıyan ve hep karşılarına çıkan açmazdan söz etmek istiyorum, ölüm yıldönümlerinde.
Nazım,
Dört nala gelip uzak asyadan
akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
diyordu o çok bilinen şiirinde.
Ahmed Arif ise;
Beşikler vermişim Nuha
Salıncaklar hamaklar
Havva anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben tanıyor musun
diyordu yine onun da o çok bilinen şiirinde.
İkisi de cumhuriyet aydınıydı.
Sol cenahtan geliyorlardı ve sol kültürle beslenmişlerdi. Cumhuriyetin katı baskıcı ve muhalif kimliği reddeden, ötekileştiren yok sayan eziyetlerinin zulmüne uğramışlardı yıllar boyu.
Nazım uzaktı yurduna! İçerdeyken de ülkedeyken de, sürgündeyken de Anadolu onun için orta Anadolu bozkırıydı. Bu sebeple uzak asyadan sökün edilip yerleşilmiş bir Türk yurduydu Anadolu Nazım’a…
Ahmed Arif için ise Diyarbakır memleketti, ama asıl entelektüel kimlikle yaşam alanı orta Anadolu bozkırındaki Ankara’ydı. Bu sebeple Anadolu’nun tanınıp tanınmadığını soruyordu şiirinde cümle aleme.
Peki, ötelerde bir başka yurt yeri vardı, yurtlak vardı. Adı da Mezopotamya idi. Anadolu yurdunun komşusuydu.O yurt yeri nereye düşerdi sahi usta…
Nazım o Mezopotamya’nın bir şehri Halep’te paşa torunluğu yapmıştı biyografisinde yazıldığı kadarıyla. Ahmed Arif ise Mezopotamya’nın kalbi Diyarbekir’de dünyaya merhaba demişti.
Bunlar sadece bir şairin ölümünün 51. Diğerinin 23. Ölüm yıldönümü haziranda çalakalem zihnimi meşgul edenler.
Bir Mezopotamya sabah serinliğinde ne yazayım diye düşünürken şairlerin “Anadolu” söylemi içinde unutulmuş, belki de içselleştirilmiş “Mezopotamya” çığlığını duydum. Hem bunu bana Hewsel’den kanatlanıp balkonumun demirine tüneyen bir kuş fısıldadı ve gitti. Ben de yazdım. Ne yapayım yazmasaydım içime dert olacaktı.
Ha! Size bir şey daha diyeyim. İkisini de çok severim. Birinin şiirinden birkaç dize neredeyse 25 yıldır Mardinkapı’da nenemin mezar taşına çakılı, diğerinin dizeleri ise babamın mezar taşında yazılı. Bu da sevdiklerimin nişanesi. İnsan kıymet verdiklerinden bekler(miş)…
Şeyhmus Diken
3 Haziran 2014 Diyarbekir