Ben hırkamı yağmurlara astım ve hayat yaşadığın değil, yaşatmışlığın kadar diyen şair; öncelikli saptamasını yapıyor:
Tüm suç kuşlarda, özgürlük düşürüyor durduk yere akıllara, pencerelerden.
Anka kuşunun yuva yapması için sakal bırakıyor.
Şiirler, geceleri aydınlatsın diye yıldızları asıyor.
Öfkesini de sol tarafına yerleştirecek biz okuyucularına bırakıyor.
Ahraz istek doldurdum.
Gün batımı heybeme.
Beni mi sorarsınız?
İyiyim, iyi; ülkem gibi.
Gözlerime demlenmiş.
Ağıt taşıyan Nil Nehri gibi.
Ve ardından ekliyor:
Ben uçarken kanatlarınızda.
Filistin Sokağına.
Damla yaş akmasın, yanaklarınıza!
Huma kuşu vurulur mu?
Vurdular bizi!
Toros’ta vurulmak zor be Theresa!
İşte ordayım.
İntihar tarlası.
Ben yürümeyi orda öğrendim.
İşte ben, Hüseyni Kerbelayım.
Öldürüüün, öldürüün, öldürün
diyen şair; ardından şaşkınlığını belirtiyor:
Bugün de gezdim.
Sevda arestasında, ölmedim, diyor.
Gül üstü nilüfer yatağına uyanan ve yazları bile her yerde üşüyen şairimiz;
Nil Nehrine sesleniyor:
Yalnız kaldım, biliyor musun?
Düştüm elden ayaktan, görüyor musun?
Aynı göğü toparladık Zühre saçlarına.
Bir kuş çiz yüzüme.
Son vaizin, İncil’i sevdiği kadar sevdim seni.
Ellerini versene Roze!
Ardım sıra kızılcıklar.
Karaçam gölgeleri.
Kızıl toprağa yetim.
Gelincikler bıraktım.
Az adım, çok uzaklık bıraktım.
Yorgunum, yorgunum.
Bu nedir anne?
Memleketten uzak, hasta ve acılar içinde şairimizin; iyileşip aramıza katılmasını yürekten diliyorum. Şair yüreğini selamlıyor; sevgilerimi, saygılarımı iletiyorum. Sağlıcakla…(20 Ekim 2019) Aydın ALP