Irak Kürdistan Bölgesinde yapılan bağımsızlık referandumu bölge gündemini oluşturan en temel konu haline geldi. Referandum kararı alındığı tarihten sonra üzerinde hemen hemen hiç konuşulmamıştı. Ancak referandum tarihi yaklaştıkça hararetli tartışmalar yaşandı ve referandumdan sonra artarak devam etmektedir. Son dönemlerde hararetin dozu son haddine varacak hale gelmiş ve bazı gruplar tarafından savaş tam tamları çalınmaya başladı. Hele hele son günlerde MHP tarafından yapılan yazılı açıklamada " ... 5.000 kişilik ülkücü gençlik Türkmenler için hazırdır..." şeklindeki açıklama her şeyin üzerine tuz biber oldu. Başta söylemek gerekirse son derece tehlikeli ve Türkiye'nin reel sosyal yapısı ile örtüşmeyen bu açıklama ,farklı etnik ve inanç grupları arasında ayırım yapan ,kafatasçı,aşırı milliyetçi ve ötekileştirici dilin ülkeye bir fayda getirmediğinin bilinmesi gerekir. Bu düşünce tarzı Türkiye'ye yeni bir sorun yaratmaktan öteye gitmeyecek düşünce olduğu belirtmek gerekir. Bu düşünceyi dillendirmek şiddeti ve ayrımcılığı teşvik ettiğini bunun da suç olduğunu görmek gerekir. İç siyasetin beklentilerinden hareketle aşırı savrulmalardan dolayı çok çektik. Bir daha çekmek istemiyoruz. Aşırı savrulmalardan kaynaklı aşırı kırılmalar ve travmaların doğdu keza etkisinin de uzun sürdüğü bilinmesine rağmen sorumsuzca yapılan benzer açıklamalar ülkenin barışına ve huzuruna katkı sağlayamaz. Avrupa'nın bazı ülkelerinde aşırı milliyetçi partilerin meclise girmesi nedeniyle duyduğumuz endişeden dolayı ne kadar haklı isek ülkemizde mecliste bulunan bir siyasi partinin genel başkanı tarafından aşırılığı da aşacak şekilde yapılan açıklamaya aynı şekilde tüm siyasi partilerin ve dinamiklerin birlikte karşı duruşunu beklerdim. Maalesef şimdiye kadar karşı açıklamadan ziyade tevil yoluyla destekler şeklindeki açıklamaları gördükten sonra güzel ülkem için daha fazla endişelenmeye başladım. Elbetteki Türkmenlerin haklarını savunmak ve kendilerine sahip çıkmak insani bir duruştur. Ancak bunu yaparken Kürtleri veya başka bir etnik ve inanç gurubuna düşmanca bir tavırla söylemek hiç kimsenin hakkı olamayacağı gibi haddi de olamaz. Irak Federal Anayasasının 140 .maddesinden kaynaklanan sorunlardan dolayı Irak'ın iç meselesi üzerinden Türkiye'yi kaosa götürecek davranışlardan ve açıklamalardan itinayla kaçınmak hepimizin en temel sorumluluğudur. Unutulmaması gereken husus referandumun Irak Kürdistan Bölgesinde yapıldığı ve etnik anlamda Türkiye'de çok ciddi oranda Kürt vatandaşlarımızın mevcut olduğudur. Yani Irak Kürdistan Bölgesinde yapılan referandumdan dolayı Türkmenleri sıcak tutmaya çalışırken kendi içimizdeki Kürt vatandaşları soğutacak tavır ve tutumlardan kaçınmak gerektiğidir. Yakın zamana kadar çok iyi diyaloğumuzun olduğu Irak Kürdistan Bölge yönetimiyle diplomatik,siyasi,ekonomik ve stratejik işbirliğini kesmeden soruna arabulucu olmak, olası savaş ve çatışma ortamına imkan vermemek, bölgenin abisi rolüne soyunmak Türkiye'ye yakışan tavır olacağını düşünüyorum. Bunu başarabilirsek hem Türkmenlerin,Kürtlerin hem de diğer etnik ve inanç gruplarının haklarını ve hukuklarını sağlamış olacağız. Bununla birlikte ülke içerisinde de tüm yurttaşlarımızın memnuniyetini ve mutluluğunu sağlamış olacağız. Avrupa'nın göbeğinde 01/10/2017 pazar günü Katalonya'da referandum yapılacak ancak hiç bir Avrupa ülke yönetiminden veya başka bir ülkeden hiçbir açıklama yapılmadığı halde Irak Kürdistan Bölgesinde yapılan referandumdan dolayı herkesin ayaklanmış olmasının altında farklı sebepler olduğunun işaretidir. Bu nedenle Irak Kürdistan Bölgesinde yapılan referandumu selamete çıkarabilecek en önemli aktörlerden biri Türkiye'dir. Bu fırsatı başkalarına havale edersek etki gücümüzü de kaybedeceğimizi bilmemiz gerekir. Irak Kürdistan Bölgesinde yaşayan tüm etnik ve inanç grupları ile birlikte Ortadoğu'daki tüm mazlum ve mağdurların gözü ile kulağı Türkiye'den yapılacak açıklamalara çevrilmişken onları kaybetme lüksümüz olmadığı gibi tarihi bir fırsatı da açığa çıkardığını görmemiz gerekir. Yarın çok geç olabilir.