RAMAZAN RİSALESİ’NDEN

İbrahim Yardım

 

Bu haftaki yazımıza Bediüzzaman Said Nursi’nin, Risale-i Nur Külliyatının “Mektubat” adlı kitabından oruç ile ilgili veciz sözlerine yer vererek orucun mana ve mahiyetini anlamaya çalışacağız.

·        “Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır.

·        Ramazan-ı şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye (nefsin)  mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.

·        İşte Ramazan-ı Şerif âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher ve bir pazardır.

·        Evet, Ramazan-ı Şerif; bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır.”

·        Demek beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.

Orucu en büyük hikmetlerinden birisi de nefsin terbiyesini sağlamasıdır. Bu konuda ramazan risalesinde şöyle bir bahis vardır:

·        Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti sudur ki: Nefis Rabbisini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudandoğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, za'fını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadîsin rivayetlerinde vardır ki: Cenab-ı Hak nefse demiş ki:

"Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin!" Azap

vermiş, Cehennem'e atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene ene, ente

ente." Hangi nevi azabı vermis, enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile

azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: "Men ene vema ente?" Nefis

demiş:  "Sen benim

Rabb-i Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim."

Ayrıca en mükemmel bir varlık olarak yaratılan insan, kendisine farz kılınan ibadetlerini de en mükemmel şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. Peki, güncel bir ibadet olan orucun en mükemmel şekli nasıldır? Sorusuna yine ramazan risalesinden şöyle bir cevap bulmaktayız:

·        “….Ve o orucun ekmeli (en mükemmeli) ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani: Muharremattan, malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir. Meselâ: Dilini yalandan, gıybetten vegaliz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak. Ve o lisanı, tilavet-i Kur'an ve zikir ve tesbih ve salavat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek... Meselâ: Gözünü namahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men ‘edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur'an dinlemeğe sarf etmek gibi sair cihazlara da bir nevi oruç tutturmaktır.

İbrahim YARDIM

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.