İslami toplumlarda tatlı bir telaş var. 11 ayın sultanı ramazan ayı geldi. Milyonlar harcandı. Ramazan ayı süslemeleri yapmak için kurumlar, kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları tatlı bir telaş içindedirler.
Halkı, tatlı bir telaş sardı. Ne de olsa TV kanallarında boy gösteren zevatın hep bir ağızdan söylemi 11 ayda yapılan günahların bu ayda silinmesi ve fabrika ayarlarına dönülmesi değil midir?
11 ayda her haltı yiyen, Allah'ın yasakladığını kendine helal bilen toplumlar, Ganj Nehrine girip temizlenen Hindu inancını yaşayanlar gibi Ramazan ayında da aklanıp paklanmayı nerdeyse kendine hak biliyor.
Besmele çekip hırsızlık yapan, kul hakkını yiyip lafta tövbe tövbe deyip susan, kamu malını kendine bir hak bilip, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır, demesine rağmen yetimin malını yandaşlarına iftar sofrasında peşkeş çeken, İslam'ın temellerini oluşturan, Adalet kavramını akraba, yandaş, yoldaşlarına kurban eden, kapitalizmin acımasız çarkları arasında kardeşinin alın terini yerken, faizi yok sayan, emek sömürücülüğünü hak bilen, bir topluluğunun "Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan" diyerek Allah'ı hoşnut etmeye çalışması,kendisini kandırmaktan başka bir şey değildir.
Hemen parlayıp suçlamayın ya da yaftalamayın beni.
Elbette ki ayet ve hadisler ışığında baktığımızda, tövbe eden kişinin tövbesinin kabul olacağını ancak kulun tövbesinin sahih olabilmesi için tövbe şartlarının olduğunu da bize söyler.
Allah, kendi haklarından vazgeçebileceğini ama hiçbir ibadetin ve hatta şehadetin bile kul hakkını affettirmeyeceğini dile getiriyor. Kulun, hakkını ancak hak sahibi kulları affeder buyurur.
Muhakkak ki; kişinin bu ayda kendine çeki düzen vermesi, nefsi muhasebesini yapması, yanlışlarından dönmesi, hatalarından cayması, daha erdemli bir hayat sürebilmesi için yeniden bismillah deyip yola koyulması için Ramazan bir milat olarak seçilmesinde de fayda vardır.
İslam, sosyal hayatta dokunur. Gel gör ki Kur’an katliamlara, soykırıma, zulme karşı sessiz kalmanın şeytanın işi olduğunu söylerken, bu dinin muntesiblerinin Gazze'de soykırıma
sessiz kalmaları ve hatta el altından utanmadan sıkılmadan destek çıkmaları İslam'ın hangi ahlakı ile bağdaşlaşabilir.
İsrafı şeytandan bilen ve müsrifleri de şeytanın kardeşi olarak telakki eden ayete inatla, Ramazan ayı sofraları, şatafat'tan gösterişten, zenginlerin tıka bas işkembelerini doldururken dünyanın dört bir tarafında insanların açlıktan susuzluktan kırıldığı bir dünyada Ramazan'ın ruhu ile nasıl örtüşebilmektedir.
İslam toplumları, Ramazan'ı karşılamak isterlerse Kur'an'ın ruhuna uygun bir hayat tarzını yaşamalı, ibadet ve ahlak boyutunu birleştirmeli,sosyal yaralara parmak basmalı, hoş geldin Ramazan diye karşılama törenleri düzenlerken acaba Ramazan da bizi hoş buldu mu sorusunun da muhatabı olmalıdır.
Var olan bu yaşayışımızla, deve kuşu misali kafasını kuma gömen, insanlık âleminin yaşadığı zorluklara çözüm suna bilen yoksa Ramazan hoş bulmaz bizi. Komşu coğrafyadaki insanlara reva görülen zulüm ve soykırımın olduğu bir dünyada ramazan pek de hoş bulmaz..
Ne acıdır ki! Paylaşmanın, kaynaşmanın fedakârlığın Fitre ve Zekâtın içinde barındığı Ramazan ayında, Noel Bayramında, Sevgililer Günü'nde mağazalarında yarışırcasına çılgınca indirim yapan Müslüman ülkenin, gözü aç, gönlü aç, ahlaktan yoksun dindar(!) Esnafının ihtiyaç maddelerine zam üstüne zam yapma yarışına döndüğü ay olarak hafızalarda yer alıyor. Sahi bizi ne paklar.
Gazze'de ki çocukların bizleri Allah'a şikâyet ederken verebileceğimiz bir cevabımız varsa
Evine ekmek götüremeyen iftar sofrasında bir şey bulamayıp suyla orucunu açan komşumuz bizi Allah'a şikâyet ederken verecek bir cevabımız varsa o zaman Ramazan hoş buldu mu? Hoş bulmadı mı göreceğiz.
De hadi gönlünüz kalmasın
Ramazan ayınız mübarek olsun.