Diyarbekir’in eski radyo tamircilerindendir.
Benim hatırladığım üç tane radyo tamircisi vardı. Mehmet Alkan, Radyocu Eşref ve Fuat Mutaf…
İzzet paşa caddesinden Saray kapıya inerken eski Müftülük binasının geçince küçücük bir dükkândı.
Avukat Mustafa Günşat Aksu ağabeyin bürosunun karşısındaydı.
Renkli bir tabelası vardı. Çocukluğumda hep o tabelaya hayranlıkla bakardım…
Bizim gördüğümüz tüm tabelalar siyah-beyaz ve sadeydi hiçbirinde amblem yoktu.
O yüzden bize tuhaf geliyordu.
Tabela dikdörtgendi tabelada yer kürenin amblemi vardı
Dünyanın Sesi Cihazları
Grundıg
Sıemens
Phılıps
Sıera
Fuat Mutaf…
Dizaynı da güzeldi ve renkli bir tabelaydı…
Çocukluk işte, küçük şeylerden mutlu oluyorduk…
Fuat ve kardeşi Mehyettin abi beraberlerdi. Radyocu Fuat yerinde duramayan hiperaktif biriydi. Şehrimizi gezmeye gelen turist kafilesine bazen takılırdı. Yabancı dil bildiğini sanmıyorum ama ağabeyi natoda çalışıyordu belki ondan bir kaç kelime öğrenmiş olabilirdi…
Babam Sıera marka bir radyo aldı. Odada radyonun yeri özenle yapıldı. Radyocu Fuat’a haber salındı kardeşi Mehyettin abi(Mıhe) geldi radyoyu kuracak.
Efendim hiç radyo kurulur mu der gibi baktığınızı görür gibiyim?
Öyle düşünmeyin…
Radyonun arkasına iki adet jak taktı, ilk jakın kablosunu pencerenin önünden geçen elektrik teline plastikten bir parçayla monte etti keyifli bir edayla:
- Abi bu hava hattı. Dedi
İkinci jakın kablosunu toprak bir saksıya gömdü.
-Bu da toprak hattı, bakın bu toprağa ellemeyim ha elektrik çarpar ölürsüz.
Ve gülerek radyonun ayarlarını yaptı… Sanırsınız radyoyu o buldu mucidi o! çayını keyifle içip işini bitirip gitti…
Ben hep radyoya bakardım içindeki insanları merak ederdim. İnsan nasıl bu radyoya sığar diye düşünürdüm.
Bunlar hiç uyumazlar mı?
Gezmeler mi?
Sorular… Sorular ardı arkası bitmeyen sorular aklımı kurcalardı…
Kaç kez radyoyu kırıp içindeki insanları çıkartmak istedim…
Bir de gidip gelip saksıya bakardım parmağımı saksının toprağına değdirecek kadar yakınlaştırırdım sonradan cayardım…