Qırıkların yaşam tarzı; süslü sözler sevmezler, imalı ve iğneleyici sözleri de, nettirler, sözcükleri yuvarlamazlar, ağızlarına geleni söylerler öyle dümdük!
Nettirler, ya ettirler ya da kemiktirler…
Net olacaksın, net
Ya et olacaksın ya da kemik,
Yok öyle hem et hem kemik olmak!
Lüks ve laylom mekanları sevmezler, bir de neon ışıklarını…
Salaş mekânlara takılırlar, misafir ağırlamayı severler, saygıda kusur etmezler, ikramda da eksik yapmazlar, cömerttirler…
Parayı sevmezler sadece araç olarak kullanırlar, günlük yaşarlar, birikim bilmezler…
Parayı aşağılarlar, köpek muamelesi yaparlar ve mutlu olurlar…
Qırıklar burjuva çocuklarından hoşlanmazlar, onları "pisküvit çocuği" olarak adlandırırlar.
Mahalle ağabeylerine, saygın insanlara ve "Şehir Çocukları"na saygıda kusur etmezler.
Her gördükleri yerde selamlarlar, bir yerde oturuyorlarsa yerlerinden kalkıp ellerini göğüslerine götürüp başlarını eğip saygılarını gösterirler…
Onlarla konuşurken çok saygı ve hürmet gösterirler.:
"Baş tacısın", "ser çavemın, ser seremin" gibi sözleri kullanırlar. Sevmediklerine de: “Qıbrağ”, “Somun Pehlivanı”, “Rewtele”, “Boş Kale Kıbrağı”, “Rıtto”, “Qeşmer” sözcüklerini kullanırlar…
Qırıklar siyasete direkt olmasa da siyasi bilince sahiptirler.
Devrimcilik, sosyalizm, kapitalizm, emek, sermaye, faşizm, ulusların kendi kaderini tayin hakkına aşinadırlar…
Kendi destekledikleri partilerine güvenirler, bölge siyasetçilerine müthiş bir saygıları vardır…
Kumarhane, klüp ve bitirimhanelere takılırlar, genelde öldürücü kumarı tercih ederler,” basma, kılıç, barbut…”
Ofis, Bağlar, Saraykapı
Mardinkapı, Dağkapı,
Kurtkapanı; Suakar Pasajı teras kat,
Sinoplu’nun yatı mekânı…
Zalim arkadaşlar içerde barbut atıyorlar
Gapı tıkladı gapıyı açtım;
Aynasızlar içeri damladı,
Zalim arkadaşlar arka kapıdan cız cız tüydüler,
Bense yakayı ele verdim…
Aman Gomser Abe,
Yaman Gomser Abe,
Attığın kurşunları leblebi diye yutarım,
Bıçağımı neşter diye kullanırım,
Kelepçe kol saatimiz,
Mapushane kahvemiz,
Darağacı salıncağımız,
Umumhane kolbağımız,
Şado’nun evi istepnemiz,
Ben-u sen mekânımız,
Var olsun cemaatimiz...
Qırıklar varoşlarda yurtlanırlar, aynasızların giremedikleri yerleri mekân tutarlar.
Cem û cemaat kurulmuştur, rakı-şarap fark etmez, şişeler devrilir, lingo-lingo şişeler…
Ak kağıtlılara üçlüler sarılır, cıgara döner, söz döner; çok cümlelerin beli kırılır çook!
Anılar tazelenir;
Eyo’nun deliğinde kurulmuş cem û cemaat
Hüner parmaklarda mı şansta mı?
Koymuş postasını, ne gele
Yan gele; ne gele şeş u beş gele
Sonra gele boza bi hergele!
Hele gelene-gelene
Bakın şu gelene,
İsmini andık düştü hergele,
Yürüyüşü revtele
Dili papağan, yüreği çakal!
Kıç cebinde şüşesi
Elinde Bursa çakısı
Yan cebinde yok manisi
Omzunda ceket
Terkisi kırık ayakkabısının
Ağzı naralı, sinkaflı
Höşşt! Dersin anırır
Zıvanadan çıkartır
Sanırsın kavalcısını arıyor
Kavalcı gelince de deliğine pusuyor
Suspus oluyor Diyarbekir’in Qeşmeri…
Qırıklar toplumun kanayan yarasıdır, hükümetler onları potansiyel suçlu olarak topluma aigı operasyonuyla afişe etmişler, bu her dönem böyle olmuştur…
Toplumdan tecrit edilip, ötekileştirilmişler!
Sosyal devlet anlayışında; barınma, gıda, eğitim, sağlık ve iş öncelikli görevlerindendir…
Bu olguları göz ardı edip, vatandaşına yoksulluğu, sefaleti reva gören sistem, şükür-biat ve sabır edebiyatıyla ülkeyi yönetirlerken din olgusunu da göz ardı etmeyip, dinle terbiye ederler…
Bu yüzden her etki kendi içinde tepkisini doğurur…
O yüzden qırıkların gönlünde bir İce Memed, Robin Hod, Koçero ve kabadayılık yatar…
Qırıklar neden böyle bir yaşam biçimini seçerler, sorguladık mıi hiç düşündük mü?
Qırıklar kan revan içinde neden tehdit ederler çevrelerini?
Sisteme niçin öfkelidirler, neden kafa tutarlar yaşama, hiç düşündük mü? Bunları anlayabilmek için, varoştakilerin yaşam biçimlerini irdelemek ve gözlemlemek gerek!
Analar Diyarbekirde bebelerine ninni söylerken aslında ağıt yakarlar…
Bu kadim şehrin tarihine, evlere musallat olmuş kan-gözyaşı, yoksulluk, insanların yüzlerindeki çizgilere yansımış…
Umursamazlık, öfke, sinkaf ve anlaşılmaz masumluğu yüreklerinde taşıyan çocukların gözlerine bakmak lazım!
ßiz isyankâr şehirde büyüdük kızım.
Sen gibi balla sütle beslenmedik
Biz onüçünde dünyaya, onbeşinde aşklara isyan etmişiz,
biz rakstan, danstan anlamayız
Delilo, lorke, halay bir de avare oynarız… Kafamız bozulunca çift kağıtlara kız saçı sarar, ilk nefeste boğarız kendimizi
Bunalım takılır jilet atarız göğsümüzü parçalarız…
Efkar basınca, derdimizin dermanı “dertalan” şişesidir,
Şişeyle öpüşürüz, mütemadiyen!
Eğer gözlerimiz kanlıysa, yürüyüşümüz değişmişse,
Yüreğimizde volkanlar patlamıştır,
İçimizde birilerini öldürmüşüz,
Kime ne!
Üstümüze güneş doğmaz, güneşi uykuda karşılarız her daim
ßîz isyankârız kızım;
ßîzle dost olmak sîze yakışmaz çünkü biz arabeskiz
Toplumun kanayan yarasıyız o yüzden kimse bizimle yüzleşmez
İtilir, kakılırız, ötekileştiriliriz, sanma kî buna istekliyiz
ßîz sadece sevdiklerimizin eseriyiz!
Elli-elli yüz biz Diyarbekirliyiz,
Hevsel, ben u sen, kore mahlesi mekânımız
Arabesktir tarzımız, baş tacıdır cemaatimiz
Tilki mağarasında uyuruz; mahküm yatağı
Uyur uyanık, tilki uykusu…
Bize bu hayatı çok görüp, keder üretip dert yaratanlar,
Hayallerimizi çalıp, düşlerimizi neşterleyen teresler,
Biz de kriz çıkarmak için, karıncayı ata bindirip,
Mersedeslerinizi takip ederiz, atlıkarıncalarla,
Uykularınızı bölüp, çalmaya geldik,
Kadere rest cektik, isyanlardayız!
Bitti…