Diyarbekir; yerel şivede kendi içinde yeni kelimeler türetmiş, esbab, qastal, hebene, küçe, sivik gibi… Qırık kelimesi de bu şivede yerini almıştır. Qırık; yerel dilde psikopat demek…
Qırık kelimesinin eşdeğerleri ise şunlardır: Qeşmer, peygxaz, zıbıl, bremın teneke, heft u renk, homoma ve ankut…
Qeşmer; soytarı, insanları eğlendiren, aylak…
Zıbıl; çöp(lük), boş, yaramaz insan…
Heft û renk; çeşit, her renge giren, ayak uyduran, bukalemun…
Ankut; saf, her şeye inanan, aptal…
Peygxas; tabansız, ipsiz-sapsız, başıboş, aylak...
Bremın Teneke; kabadayılığa özenen ama kabadayılık kırıntısı dahi olmayan, sadece omuzlarını indirip revtele yürüyen, çok boş konuşup, forta atan ve kendine iftira atan kişi… Homoma; iri, elinden iş gelmeyen anlamında kullanılır…
Qırıklar kendi kültürlerini oluşturmuşlar. Qırıklar; saçlarını kısa kestirirler, renkli giysi giymezler, genelde sade renkleri tercih ederler. Aksesuar kullanmazlar, delikanlıyı bozarmış ama aksesuarları genelde emanet dedikler, Bursa çakısı, jilet, neşter, satır, ve silah… Bu tür delici ve kesici aletlere de “emanet” derler…
Qırıklar, genelde ilkokuldan mezun olmadan ayrılan veya okul yüzü görmemişler. Kentin varoşlarında yaşarlar ve hiç çalışmazlar…
Qırıklar, müzik olarak ağır, damar arabesk dinlerler, muhaliftirler, sisteme kızıp küfrederler, adalete inanmazlar, kolluk güçlerini sevmezler, çünkü mazlumdan yanadırlar… Qırıklara göre adalet:
Adalet saraylarda cariye, Kanun enstrüman, Kanun çalar, Adalet oryantal yapar…
Kızılderilileri severler, Yılmaz Güneye hayrandırlar ve her qırığın gönlünde Yılmaz Güney gibi silah kullanmaktır… Ahmet Kayayı önemserler bir de Şıwan Perveri…
Haksızlığa başkaldıran Koçeroyu ve ünlü Diyarbakır kabadayılarını, Zaza Şeyhmus, Behçet Cantürk ve Cenah Kado’yu örnek alırlar…
Sısteme başkaldırıdır aslında bu empati… Her qırığın ağaları vardır, ağaların arka bahçesindeki elemanlardır, ağalar kirli işlerini onlara yaptırırlar…
Belli bir yaşa kadar ana-babaların verdiği harçlıklarıyla geçinirler. Qırıklıklar, hayatlarını idame ettirebilmek için, gözlerine kestirdikleri kişilerden hugi alırlar, Sonra, Sonrası mı, ardı sürmeli? Kapkaç, gasp, tufacılık, arpacılık (cepçilik) uyuşturucu satıcılığı gibi onursuz bir işe düşmek de var, işin sonunda… Sinkaflı cümleler kurarlar, kelime hazineleri kıttır, argo konuşurlar… Qırıklar; yüksek sesle, el-kol hareketiyle, ağızlarını eğerek konuşurlar, bazen de dişlerini sıkarak, ses tonları ürkütücü olsun diye… Qırıklar kavgayı sokakta birebir yaşayarak öğrenirler, satırı, bıçağı, jileti iyi kullanmayı öğrenirler, ölümüne kavga ederler, öleceklerini bilseler kavgadan kaçmazlar, o yüzden korkusuzdurlar, vücutlarında bıçak izleri oldukça mevcuttur ve o bıçak izlerinden gurur duyarlar… Qırıklar; acı testinden geçmek için önce kollarına, sonra göğüslerine jiletle yara verirler… Her yaranın bir anısı vardır, bıkmadan, usanmadan, yaralerının anılarını ballandırarak anlatırlar… O yüzden vücutları ve kolları jilet izleriyle doludur…
Çocuk yaşta, beden dibinde, “kılıç, basma, barbut” oynarlar.
Beden dibinde, çayöğünde uyuşturucu çekerler, onlar için zaman mekân önemli değildir, maksat kafa bulut ve bir milyon olsun!
Uyuşturucu bulamadıkları zamanlar pek dert etmezler, extazi, pembe-beyaz ve sarı bomba haplarıyla kafa bulurlar, bir “sota” veya köşeye çekilip, "hableme" işini sonlandırırlar.Sonra kafa dumanlı, bir milyon… Qırıklar, kafaları dumanlı veya hablemeyken yani bir milyonken çok tehlikelidirler, çünkü o an bir eylem içindedirler, onların deyimiyle “yolundadırlar”… Qırıkların eylemi başarısız geçince kalabalığa dönüp gömleğini yırtıp jiletle göğsünü doğramaya başlar ve ardından da:
"Var mı ulan doğranmak isteyen!" Ve ardından olay mahalini terk ederler… Polisle de aynı diyaloga girerler, polislerle karşı-karşıya geldiklerinde göğüslerini jiletler ve polisin üstüne-üstüne giderler, hiçbir polis qırığı zapt edemez, ölüm anında polisler açığa alınırlar, soruşturmalar açılır ve mağdur olurlar…
Qırıklara göre mahallenin namusu onlardan sorulur, namusa çok önem verirler, kendi muhitlerindeki kadın, yaşlı, çocukları koruyup ve kollarlar, saygı ve hürmette kusur etmezler… Mahalledeki genç kızları ve kadınları aile bireyi olarak görürler… Qırıklar, gelenekçidirler, sevdiği biri varsa gezip dolaşmazlar, racona ters diye, sevdiklerini yüreklerine gömerler… Qırıklar aşkı çok yoğun olarak yaşarlar, tılsımlarlar, kutsarlar, akıl almaz duygusallıkla yaşarlar, normal insanların aşkına benzemez onların aşkları, fakat bunu hiç dillendirmezler, çoğu zaman kızın bile haberi olmaz. Qırığın hayatında iki türlü kız vardır, sevdiği kız "Dava"dır, diğer bütün kızlar "Bacı"dır.
Kafaları dumanlanınca çok samimi olduğu bir-iki arkadaşlarına “dava”larını anlatırlar. Özlem çekerler, efkârlanırlar, aşk acısı çekerler, gözlerine uyku girmez, fecreylerler, sabahçıdırlar… Gidip davalarıyla konuşmazlar…. Neden, çünkü racona terstir? Aşk onlar için kutsaldır, öyle hoyratça tüketilen bir şey değildir… Severlerse Allah’ına kadar fondip severler, davalarını kapı önünde veya küçeyi süpürürken görme şansına sahiptirler… Davaları alışverişe çıkmışsa, akraba ziyaretine giderlerse ağır-ağır takip ederler, koruma amaçlı… Çünkü davalarını gözlerinden bile sakınırlar!
Qırıklar kavgada cesur ve merttirler. Beyinlerinin V kayışı kopunca, öfke tavan yapınca, söz artık yitimini bitirmiş, kavganın alt ve üst yapısı oluşmuştur, kavga kaçınılmazdır, artık zapt edilmez yürekler…Yer ve mekân uygunsa çok genişce bir daire çizilir, kavga adil ve teke-tek olması gerektiğinden, bıçaklar kınından çekilir, ceket kola sarılır kavga başlar, kavga esnasında dairenin dışına çıkan kişi yenilmiş sayılır… Ya da iki taraf da birbirlerini kavgaya davet ederler, -Yürü ula, çayöğüne gidağh! Çayöğü ıssızdır, kavgaya müdahele edecek, engelleyecek, ayıracak insan yoktur, kavga ölümünedir!
Qırıklar memleketi o kadar sahiplenirler ki; çevre illerini sevmezler, Antep’e çakma şehir, Urfalıları sevmezler, Mardin'e bozuk plaka derler, Siirt’i küçümserler, Diyarbakır'ın saf insanlarına ankut, avel, homoma, “gundi” deyip aşağılarlar.
Devam edecek