Toplumsal bir varlık olarak birey, içinde yaşadığı sosyal yaşamın yarattığı olumsuz durumların yansımaları sonucunda ciddi düzeylere varan tahribatlar yaşayabilmektedir. Zihinsel, fiziksel ve ruhsal olarak yaşanan olumsuz durumlar karşısında birey çökkünlük hallerine girebilmektedir.
Her “normal” bireyin kentsel yaşamda hayatın akışında iş, aile ve sosyal alanlarda yaşanmışlıklarının yarattığı bitkinlik, kronik yorgunluk, çaresizlik ve benzeri rahatsızlıklar içinden çıkılaması güç durumlar oluşturmaktadır.
Psikolojik restorasyon, kişinin daha çok zihinsel yorgunluğunu ve stresi gidermeye dönük düşünce ve çabaların bütününü kapsar. Bireyi etkileyen olumsuz durumları atlatmaya dönük çabaların dayanacağı yol yöntemler oldukça karmaşık ve yine oldukça özgün durumları da kapsadığından burada temel olarak “ dikkat restorasyonu yaklaşımı” çerçevesinde ele alışlar olacaktır.
Dikkat restorasyonu kuramı, bireyin iyileşmesinde doğanın etkisini incelemek üzere ortaya çıkmıştır. Kurama göre, doğanın içinde yer alan dinamikler mesela, dalga sesi, kuş sesleri, ormanlık alanlar, gökyüzünün maviliği konsantrasyon üzerinde bireyin zahmetsizce edinim sağlamasına yol açtığını iddia eder.
Birçok felsefi doktrin ile inanç sistemi doğanın huzur ve enerji kaynağı olarak insan üzerinde olağanüstü etkiye sahip olduğunu savunur. Konfüçyüs felsefesinde doğa ana yaşam kaynağı olarak gösterilir. Yine önemli düşünsel alanlarından olan Staoculuk ile Epikürizm de de huzur ve mutluluğun doğayla barış içindeki yaşamla mümkün olabileceği vurgulanır. Tüm çevreci ekoller ile natüralizmi temel alan görüşlerde de insanın doğayla iç içe yaşaması onun daha dingin bir yapıda ve stresten uzak bir ruh halinde olacağı savunulur.
Antik çağdan günümüze kadar bir çok uygarlık sağlıklı yaşam, daha iyi düşünebilmek ve üretebilmek için doğanın içinde çeşitli merkezler kurmuşlardır. Sümerlerden, Babillere ve İnkalara kadar insanlığın gelişimine öncülük etmiş daha bir çok medeniyet, asağlık, astronomi ve ibadet yerleri gibi birçok merkezi şehirlerden uzak, ya bir su kenarı ya ormanlık alan yada bir vadi de kurmuşlardır.
Günümüzde özellikle uzak doğu ülkelerinde, Çin, Japonya başta olmak üzere, doğal ortamlar birer rehabilitasyon merkezleri gibi kullanılmaktadır. Özellikle su terapisi için nehir ve göl kenarları aktif olarak kullanılan yerlerin başında gelir. Günümüzde yapılan son araştırmalar, su kaynaklarına yakın yaşayanların stres düzeylerinin bu kaynaklara uzak yaşayanların stres düzeylerinden çok daha az olduğu tespit edilmiş. Yine ormanlık alanlarda yaşayanların bozkırda yaşanlara göre daha sakin yapılarda olduğu tespit edilmiş.
Yoğun kentsel yaşamda bireyin yaşadığı mental yorgunluk, yönlendirilmiş dikkat, zaman içinde maruz kaldığı çeşitli uyaranlar “yönlendirilmiş dikkat yorgunluğuna” yol açmaktadır. İş yoğunluğu, stres ve kaygılar ile meydana gelen dikkat dağınıklığı gibi faktörler sürekli kendisini yorgun ve huzursuz hisseden bireyler yaratmaktadır. Buna içinde yaşanan sistemin açmazları da eklenince kendisine, topluma yabancılaşan ve hatta tükenmişlik sendromlarıyla boğuşan insan sayısının her geçen gün arttığını görmekteyiz.
Sürekli çalışma odaklı bir yaşamda dikkatleri sürekli bir alana yoğunlaşmış bireyler, belli bir süre sonra “yönlendirilmiş dikkat yorgunluğu” yaşamaya başlar. Sürekli yüksek tempoda çalışma, mesai baskısı, angaryalar ve kendisine yeterince zaman ayıramayan birey, zaman içinde dikkati azalır ,sinirli ve gergin hale gelir.Yaşanan bu tür olumsuzluklar verimi azalttığı gibi beraberinde çeşitli psikolojik sorunları da getirmektedir.Psikolojik yorgunluğa yol açan bu gibi durumlar karşısında yapılabileceklerin başında dikkat yenilenmesi ile eforsuz dikkat konusunda eyleme geçilmesi gelir.
Doğadan kopan, kentsel yaşamla beraber “betonlaşan” yaşamların daha çok doğayla buluşması gerekir. Doğanın bir parçası olan insanın kapitalist yaşam örgüsünde yaşadığı kısır döngüler, yabancılaşma ile çeşitli psikolojik sorunların çözüm gücünü, doğada daha fazla zaman geçirerek daha sağlıklı bir noktaya ulaştırabilir. Sorunlarla mücadele etme ve sorunların yol açtığı stresi azaltma konusunda doğal yaşam veya doğa ile iletişim halinde olma durumu iyi sonuçlar sağlayacaktır.
Doğal ortamdaki her şey neredeyse eforsuz dikkat yoğunlaşması sağlayacağından dolayı bireyde bunun sonucunda önemli oranda rahatlama ve dikkatte de tazelenme durumu söz konusu olacaktır.(eforsuz dikkat: kendiliğinden olan dikkat)
Son dönemlerde doğadan yararlanmak için çeşitli özgün aktiviteler, önemli projeler geliştirilmiş olsa da bunların sayının daha da artırılması gerekmektedir. Örneğin, üreterek stres atmaya imkân sağlayan kent bahçelerinin, çok amaçlı yeşil alanların çoğaltılması ve var olanların da geliştirilmesi gerekir. Daha da önemlisi doğal alanların korunması ve geliştirilmesi öncelikli hedefler arasında olmalıdır.
İşin özü doğadan gelen insanın yüzünü doğaya çevirmesi gerekir. Doğa insansız yaşayabilir fakat insan doğasız yaşayamaz.