Sevgili dostlar hemşehrilerim, dostlarım bu Şehr-i Amida gül bahçesidir, gülün dikeni de olur, bahçenin zakkumu da çünkü bahçeler mozaiktir, hayatı renklendirirler. Şehirler de öyledir, delisi-velisi, meczubu, Qırığı, peygxazi, ipsizi, arlısı-arsızı, o kenti renklendiriler… Kimi gül kokar, kimi mis kokar, kimi kir kokar, pas kokar, bok kokar! Kimi toprağı işler can verir, kiminin parmakları hünerlidir dudaklara tat verir, kimi iğne-iplikle tenlere ilmek atarlar, kimi kuyumdan hasır yapar, kimi örsle çekici öpüştürür sanatın zirvesine oturur…
Severiz veya sevmeyiz yaşam tarzları bize uymaz ama bu kadim şehirde bu insanlar yaşadılar…
Diyarbekir renkli, mozaik, heft u renk bir şehirdir…
Delisi, velisi, meczubu, kabadayısı, abdalı, sahabesi, qeşmeri, peygxazi, kırığı bol şehirdir…
Misal; Heft û renk Nuri’miz, Deli Elo’muz, Şeyh Güzel gibi velimiz, Alişan gibi Abdalımız, Hz. Süleyman Camiinde sahabelerimiz, Küçük kafa Henno gibi meczubumuz, Karate Kadri gibi Qırıklarımız ve Pışo Meheme gibi peygxazlarımız var…
Diyarbekir’in ünlü yakıştırmalarıdır bunlar:
Qeşmer, peygxaz, qırık, zıbıl, heft u renk ve homoma…
Qeşmer; soytarı, insanları eğlendiren, aylak…
Kırık; yerel dilde psikopat demek…
Zıbıl; çöp(lük), boş, yaramaz insan demek…
Heft û renk; çeşit, her renge giren, ayak uyduran, bukalemun…
Homoma; iri anlamında da kullanılır, saf, her şeye inanan, aptal ve ağır, elinden iş gelmeyen anlamında…
Peygxas; tabansız, ipsiz-sapsız, başıboş, aylak...
Pışo Meheme’de ‘peyqxaz ve kırık’larımızdandır...
Nev-î şahsına münhasır kişilerdendir…
Sefil bir hayatı vardı, yaşamını ya cezaevinde ya da gurbette geçirdi...
Mehmet Vurmaz nami diğer Pışo Meneme!
..
Pışo’nun babası ölünce annesi Kezban Hanım, Xale Mehemeyle evlendi… Xale Mehemenin de ikinci evliliğiydi…
Diyarbekir’in renkli mozaiklerinden ‘Deli Ümit’in kiracısıydılar, bu evlilikten de iki erkek çocuğu oldu Kezban Hanımın, birinin adını Hasan diğerine Hamza ismini koydular nam-ı diğer Amigo Hamza, berber Hamza, o da renkli bir kişilikti…
Mazgana avlulu bir evdi burası…
Bilmeyenler için açıklama yapıyorum;
Mazgana: 3-4 ve daha fazla ailelerin aynı avluda yaşadıkları tek göz odalardan oluşan tek tuvalet, tek mutfak ve kilerden oluşan bir yapılara denirdi…
Aynı avluda bir de Makbule Teyze otururdu kimi-kimsesi yoktu mahallenin Makbule Teyzesiydi, önceleri Ermeni’ymiş sonradan Müslüman olmuş, bu tür kişilere tövbekâr diyorlardı…
Eskiden Diyarbekir’in çetin kış gecelerinde çok kez Pışo annesine gelirdi ama üvey babası Xale Meheme onu içeri almazdı, annesi Kezban Teyze yarım yamalak Türkçesiyle ağlar, ağıt yakardı ve battaniye getirirdi...
Pışo göçmen kuşlar gibiydi, bahar-yaz aylarında, Hewsel Bahçelerinde, surların üstünde, dibinde, Atatürk heykelinin altında uyur, bir suç işleyip kendini hapishaneye attırırdı, ya da havalar soğuyunca güneye Adanaya göçerdi, Pışo para kullanmazdı, çünkü emeğe saygısı yoktu havada bulur karada harcayanlardandı, tren kovalardı kontüktörle sobe oynardı ama hiç sobelenmezdi, tilki uykusuna yatardı uyur-uyanık gözleri ceplere endeksliydi iyi bir para çarpınca da ilk istasyonda inerdi…