“Bazen kendimizi o kadar hayatımıza kapatıyoruz ki dışarıda neler olup bittiğini unutuyoruz. Hatta dünyayı öğrenemeden ölüyoruz. Hayatımız çalışmakla, kazandıklarımızı biriktirmekle geçiyor.
Peki ya sonra?”
-Malafa, Hakan Günday.
Fırsat buldukça yazdıklarıma dönüp bakıyorum. Onları yazarken göremediğim bazı noktalarısonra bakınca daha iyi görüyorum. İçinde bulunduğumuz ana yeterince objektif bakamıyoruz; o anda yazdıklarımıza, ürettiklerimize de. Demlenip zihnimizde açık bir konuma yerleşmesi için biraz zaman geçmesi gerekiyor. Hayatın bütün aşamaları böyledir aslında, bundandır ki hayatımıza da dönüp bakmalıyız. Ardımıza bile bakmadan çekip gidemeyiz dünyadan çünkü ardımızda kalan her şey geleceğimizi oluşturuyor.
Son zamanlarda yazdığım yazılara dönüp bakınca en çok kullandığım kelimelere ve kelime gruplarına da göz atmak istedim. Gözüme en çok çarpan kelime grubu beni biraz düşündürdü: “Peki ya sonra?” Birçok yazımda bu ifadeyi kullanmışım. Bu kadar kullandığıma göre müstakil bir yazı ismi olmayı hak ettiğini düşündüm. Bu ifadenin peşi sıra da “vefa” kelimesi geliyor. İkinci olarak da en çok onu kullanmışım. Ah vefa.
Gelecekle ilgili ister istemez düşüncelere dalıyoruz. Özellikle günümüz dünyasında geleceğimizle alakalı kaygılarımızı dizginlemek epey zor hale geldi. Her şey çok hızlı ilerliyor, her gün bambaşka yenilikler ortaya çıkıyor; tüm bunlara yetişmeye çalışıyoruz. Bundandır ki yaptığımız işlerin sonrasını da düşünmemek elde değil. Fakat gelecekle alakalı bu kaygımız ne yazık ki günümüzde maddi düzeyde kalıyor. Sokak röportajlarında, gazetelerde ve haberlerde sık sık denk geliyoruz. Gençlerin gelecek kaygısından dem vurup onlarla bu konuyu konuşuyorlar. Gençlerin çoğunun kullandığı ortak bir ifade var: “Ekonomi çok kötü, geleceğimizden kaygılıyız.” Peki ya artan Prozac, Celexa, Paxil satışlarından kaygılı olan yok mu? İnsanların gün geçtikçe ruhsal olarak çöküşü, diyalogların yok olması, manevi bağların kopuşu, akıl sağlığımızın bu denli dalgalı olması bizi kaygılandırmıyor mu?
Hepimiz her maddi işin sonrasını düşünüyoruz çünkü maddi olarak refaha ermek her şeyi çözecekmiş gibi geliyor. Düşünüyor ve yine de tökezliyoruz.Tökezlememek için işin en başında çözüm arıyoruz fakat yanlış yerde ve yanlış konuda arıyoruz.Mutsuz, daha çok kaygılı ve hayata bağlılığı azalan bireylere dönüşüyoruz. Çünkü günlük diyaloglarımızda da artık maddi şeyler hâkim olmaya başladı. Hepten ekonomiye odaklandık,kaş yaparken göz çıkarmak diyeceğim fakat hem kaştan olduk hem de gözümüz çıkmak üzere.
Maddi hedeflerimize ulaştık diyelim, peki ya sonra? Benim bu soruyu sormamdaki amaç maddi olan şeyler için ihmal ettiğimiz maneviyatın sonrası. Elimize ne geçecek diye değil, farkına varmazsak elimizden neler gidecek diye düşünmeliyiz. Kaybettiğimiz güzel duyguları dünyaya ait hiçbir şeyle dolduramayız
Kaygılıyız, evet. Dozunda kaygı, güdüleyicidir. Tüm toplum dozunda kaygı duymalı fakat sadece ekonomi için değil.
Ekonomik kriz, manevi krizi unutturmasın.
Ben yazdım, siz okudunuz sevgili okur.
Peki ya sonra?