Ademin oğullarının bir kısmının iyi bir kısmının kötü-çirkin oluşu konusunda derin analizler yapmanın zorlukları tarafımızca bilinmesine rağmen, bazen iyi-kötü-çirkin arasındaki mesafe farklarını ölçme gibi hadsizliğimiz! Söz konusu olabiliyor.
Ne yapalım yani bazen de olsa birilerine kızmayalım mı?
Genelde kızma hakkımız olmasa da, hadsiz davranış, yalan-dolan-popülist yaklaşımlarla toplum adına hareket ettiğini bize/bizlere inandırmaya çalışanlara karşı da sessiz olma hakkımı kullanamıyorum. Hani o ‘Dilsiz şeytan’ tanımlaması yapılıyor ya! İşte ondan olsa gerek, o mahallede olmamak, o kategoride anılmamak için çaba gösteriyorum.
Arkadaş, ‘çok fazla özele girmeyeyim’ diyorum, ancak davetkâr söylem ve işvelerin yüksek tahrik gücü yoldan çıkarıyor. Özellikle şu bürokratlar, bürokrat kafalıların tavrı sıkıntılı bu ülkede. Görev sırasında yetkili değilken varlığından haberiniz dahi olmayan bu şahsiyetler, etki ve yetki sahibi olunca, sanki bizim bilmediğimiz bir dünyadan yine içinde yaşadığımız ancak hiç tanımadığımız bu dünyaya kurtarıcı olarak gelmiş, bizi bize anlatıyorlar.
Lafı uzattım sanıyorum, sadede geliyorum.
Dün bir yerde okudum, Diyarbakır’a yeni atanan sağlık müdürü, kimdir bilmiyorum. Çok iddialı sözler söylediği için dikkatimi çekti. Biz şehir hastanelerini, sağlıktaki eksiklikleri tartışırken, çiçeği burnunda sağlık müdürü şöyle buyurmuş; ‘Sağlıkta DEVRİM yapacağız’.
Değişim, dönüşüm, evrim ve devrim.
Bakacağız, izleyeceğiz, göreceğiz.
8 yıl o makamda oturan arkadaş ve ekibi hiçbir şey yapmamış mı?
Bu açıklamadan onu anlıyoruz.
Genel iktidar anlayışı da böyle yürüyor. Ülkeyi ve kurumları başka anlayışlar yönetiyormuş gibi davranıyorlar, akılları sıra yeni bir tarz ve yöntem sunuyorlar, umut pompalıyorlar. Aklımızla dalga geçiyorlar.
Kardeşim, Diyarbakır’da sağlıkta neyin devrimini yapacaksın. Ülke de sağlık kurumları ve mevcut anlayış çökmüş, sen kalkmış bize Devrim-Mevrim diyorsun. Bu nasıl bir özgüvendir, ondan kaynaklı bir patlamadır ki, bizim aklımızla dalga geçiliyor.
**
Son zamanlarda ‘Dicle Üniversitesi işe yaramıyor, ikinci üniversite açılsın’ tartışmalarına da taktım kafayı. Eğitim şart, eğitim iyidir, iyidir olmasına da, önemli olan temel eğitimdir. Temel eğitim olmayınca temelden anlaşmak, ortak buluşmalar sağlamak, toplum yararına düşünmek gibi çok önemli değer yargılarını hayatımıza dâhil edemiyoruz, ıskalıyoruz.
Dicle üniversitesi, ülkenin en eskilerinden bir Devlet üniversitesi, eksik ve aksaklıkları, işe yaramazlığı neden elbirliği ile giderilip, doğru bir güzergâhta yürümesine yardımcı olunmuyor da, alternatif paralı vakıf üniversitesi kurulması öneriliyor.
DÜ, YÖK’e bağlı, önerilen alternatif üniversite de YÖK’e bağlı olacak. Paralı, özel üniversite olunca, Dicle üniversitesini tercih etmeyen öğrenciler burayı mı tercih edecek. Paralı okumak isteyen öğrenci Ankara-İstanbul-İzmir dururken ne diye Diyarbakır’a gelsin. Doğru olan, parasız olduğu için DÜ’nün tercih edilmesidir.
Rektörden de ses çıkmıyor; Üniversitesi boşa çıkarılıyor, işe yaramaz, kente faydası yok deniliyor, buna karşılık kapsayıcı, toparlayıcı, üniversitesine ve kentine dönük bir açıklaması yok.
Dicle Üniversitesinin eksiklikleri, kente karşı sorumsuzluk halleri ile ilgili duruma itirazım yok. Ancak, yeni bir durum değil, kent olarak bu durumu düzeltecek bir çaba içinde de olmadık. Rektör seçimlerine siyaset bulaştırıldı, insanlar taraf oldu, kent bir yakada, üniversite diğer yaka da kaldı.
Çok sayıda Fakültesiyle 70-80 bin öğrenci kapasitesine sahip olmasına rağmen, DÜ’deki öğrenci sayısı 30-35 bin civarında.
Ne yapmalı?
Sağlıklı, tam kapasiteli bir Dicle Üniversitesi çabası mı?
Paralı Vakıf Üniversitesi mi?
Dayatmak yerine, tartışmak gerekiyor galiba.
Rektör de, şu ya da bu şekilde üniversitesine, kente sahip çıkmalı.