ÖYKÜLER YAŞAMIMIZIN AYNASIDIR
MÜMİN AĞCAKAYA
Öyküler yaşamımızın çok uzağında değil; bizzat yaşamın içinden yansımalardır. Öykülerin yazıldığı her sayfa adeta yaşamımızın birer aynası gibidir. Başka coğrafyalarda yaşayan yazarların birçoğu genelde öykülerini kurgulayarak kaleme alırlar. Fakat yaşadığımız coğrafyada öykü yazmak için; kurgulama yapmaya gerek kalmamaktadır. Çünkü yaşadığımız coğrafya da günlük olarak; trajediden drama ve hatta mizaha kadar sanata konu olabilecek birçok olay; hayatın doğal akışı içinde yaşanmaktadır. İyi bir gözlemcinin bunları derleyip toparlayarak; edebi tarzda yansıttığında; çok gerçekçi öyküler ortaya çıkmaktadır.
Günlük yaşamımızda çevremize baktığımızda yazıya dökülmesi gereken ne kadar çok olayın yaşandığını görmekteyiz. Eğer elimiz biraz kalem tutuyorsa, biraz da estetik ve sanatsal becerimiz varsa; öykü yazmak için dünyada buralardan daha verimli bir coğrafya yoktur. Yazmak için kurguya gerek kalmamaktadır. Gözlemlediğini yazabilmek yeterlidir. Çünkü yaşanan olayların birçoğu kaleme alındığında; usta bir yazarın kaleminden dökülen öykülerden uzak olmadığı görülecektir.
Yaşamın akışı içinde elimizin altından o kadar çok anılar öyküler akıp gidiyor ki; tıpkı avucumuza aldığımız kum gibi, parmaklarımızın arasından dökülmektedir. Öyküler, gündelik yaşamımızda önemli bir yer tutmaktadır. Geleceğimizi şekillendirmektedir. Deney, tecrübe ve bilgilerin aktarılmasında önemli rol oynamakta ve yaşamımızı daha anlamlı hale getirmektedir.
Öyküler sadece yaşanılanı veya kurguları aktarmakla sınırlı bir durum değildir. Öyküler kalıcı etkiler de yaratan yazılı bir kültürel-sanatsal üretimdir. Öyküler; kalıplaşmış, sıradanlaşmış yaşamları; düşünce tarzlarını aşarak; alternatifler de sunar. Öyküler okuyucularını kimi zaman güldürür, düşündürür, serüvenlere sürükler ve kimi zaman da düşlere daldırır. Onların kişilik özelliklerini güçlendirir
Bir toplumu daha iyi tanıma, anlama ve tanımlamada öykücülerin katkılarını unutmamak gerekir. Öykünün yüzü topluma, insana dönüktür ve ülkenin içinden geçtiği süreçlerle arasında güçlü bir bağ vardır. Toplumsal bunalımlar öyküyü de etkiler. Toplumun rahata ermesi öykünün de kendisini özgürce ifade etmesinin ortamını sağlar. Toplumdaki çözülme, yozlaşma, değişim ve yabancılaşmanın bireylerde yarattığı değişimler; onların dünyalarına da yansımaktadır. Ortaya çıkan yeni ruh ve davranış biçimlerinin anlatımı, öykülerde ana temayı oluşturur.
Öyküler okuyanı hayata bağlar, umut ve direnç aşılar, sevgi ve dostluklara yelken açtırır. Ancak bunlarla birlikte; yaşanılan buruklukları, hüznü, yaşamın savurduğu, ilişkilerin incittiği, açmaza soktuğu, yalnızlaştırdığı, yabancılaştırdığı, tükettiği insanların trajik hikâyelerini de yaşamın bütünlüğü içinde verir. Kimi öyküler vardır adeta şiir gibidir. Okurken şiirden ayırt edilemez. Su gibi akar gider, tıpkı zaman gibi. Yeterki yaşamın tutulacak dallarını yakalayabilelim, her şeye rağmen.