Diyarbakır otogarında yıllardır esnaflık yapanlar bir süredir feryat ediyor. Bir önceki vali (kayyum) döneminde yüzde yüz kira zammına maruz kalan otogar esnafı, şimdi de kiralarını ödeyemedikleri için haciz şok’una maruz kaldılar.
Coronalı günlerden geçerken, başka illerde örneklerine tanık olduğumuz, kira ötelemesi, kira almama ya da kiraların yarı yarıya indirilmesi yöntemleri uygulanırken, normal hayat sürüyormuş gibi Diyarbakır’da kiralara yüzde yüz zam yapılmış, ödemede sıkıntı çekene de haciz gönderilmiş.
Bu sıkıntıyı yaşayan otogar esnafının DEDAŞ faturaları ile ilgili sıkıntılarını tamamen bu konunun dışında tutarak zam-haciz meselesini gündemde tutmak istiyorum.
Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim, Diyarbakır ve bölgedeki belediyeler, kayyumlar nedeniyle dezavantajlı durumda.
Belediye yönetimleri 5 yıllık görev süresi ile sorumlu değil. Vali ve kaymakamlar değiştikçe belediyelerin kayyum yönetimleri de değişikliğe uğruyor.
Hal böyle olunca, ‘Her yiğidin ayrı bir yoğurt yemesi vardır’ misali, her gelen kendine ait yöntemleri devreye sokuyor. Önce üst düzey kadrolar değişiyor, sonra gelir getiren kaynaklar araştırılıyor. Bir önceki uygulamalar dikkate alınmıyor. Sonra yurttaşın canı yanıyor. Mesele, belediyeleri yönetenlerin seçilmiş sınıfından olmaması. Seçimle işbaşına gelmiş olsalar, vatandaşın isyanını, şikâyetini dikkate almak zorunda kalacaklardı. Atanmış olunca kimseye, daha doğrusu seçene karşı bir sorumluluk ve minnetleri olmuyor.
Demokrasi, demokrasinin kurallarını işletmek bu nedenle önemli. Seçim-seçmen-sandık ilişkisinin yurttaş tarafından denetlenebilir olmasının önemi de demokrasi kurallarının hayata geçirilmesiyle ilgilidir.
Otogar esnafının sorunlarından ‘askıdaki demokrasi’ meselesine kadar geldik. Yaşam, örf, adet, gelenek, görenek silsilesi nasıl ki hak, hukuk, adaletin temelini oluşturuyorsa, bunların tamamının vardığı son nokta demokrasidir. Geriye, uygulaması, hayatla buluşturulması, bireylerin ve toplumun içselleştirmesine kalıyor.
Naci Sapan