Kaos büyük, Ortadoğu çatırdıyor, önü alınamaz bir çatışmaya, sonu öngörülemez bölgesel bir savaşa doğru hızla sürükleniyor. Herkes baş döndürücü bir hızda safını belirliyor, gizli saklı her türlü silahını cepheye sürüyor, karada, denizde, havada hiç olmadığı kadar mevzileniyor. İsrail, Amerika, İngiltere, Avrupa devletleri ikircikli duruma düşmeden var olan saflarını daha bir sıkılaştırıyor, daha bir ileri düzeye götürüyor var olan büyük ittifakı. İran, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan gibi bölge devletleri olan bitenler karşısında şaşkın, ne yapacaklarını bilemez bir haldeler, halkları tedirgin, huzursuz. Savaşı kendi topraklarından uzak tutmaya çalışan, dahası savaş sırasını başından savmak için her yola başvuran İran devleti ve onun derin aklı, Hamas’a gaz vermenin, Lübnan Hizbullah’ını harekete geçirmenin ötesine geçmiyor, geçmeyecek ama ne yapsa da kurtuluşu yok. Arap ülkesi Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın gıkı bile çıkmıyor, bir tek Türkiye beyhude bir çabayla sağa sola caka satıyor, arada bir de Bay Putin’le telefonlaşıyor, çaresizce veryansında bulunuyor, Ukranya’da burnu sürten Rusya’dan medet umuyor. Belli ki Türkiye rahat durmayacak, ne yapıp edip parmağını arının deliğine sokacak, ateşin çemberine girecek. Farkında mı bilmiyorum ama “Bir gece ansızın geliriz” lafını başkasına kaptırmış gibi duruyor. Bölgeyi patlatmak üzere olan büyük kaosun farkında değilmiş gibi hareket ediyor. Hal böyleyken tarih boyunca şartsız şurtsuz kendisini desteklemiş, zor zamanlarda yanında durmuş, selameti için varını yoğunu ortaya koymuş, varlığını ona adamış bölgedeki tek müttefiki Kürt halkıyla olan kavgasını derinleştiriyor, her geçen gün daha da yaygınlaştırıyor, ağır bedeller ödeyerek dünyanın saygısını kazanmış Kürtleri kışkırtmaya devam ediyor, pervasızca ezmeye çalışıyor, sindirme siyasetinde ısrar ediyor. Alparslan’ın, Yavuz’un torunları laf dinlemiyor, kapıları sonuna kadar üzerlerine kapatarak siyasi sorunlarından kurtulmaya, gelmekte olan büyük tehlikeyi görmezlikten gelmeye çalışıyor. Şehir efsanesine dönüşen derin devletin derin aklı, işi gücü bırakmış panik bir halde Kürtleri ezme, yok etme derdine düşmüş, dahası hırsızı, talancısı, tecavüzcüsü, işgalcisi, katili bol bu lanet coğrafyada, kendi toprakları üzerinde hayata tutunmaya, var olmaya çalışan Kürtlerin önünü alabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Ama alamıyor, her geçen gün etkisini kaybediyor. Çok fazla zamanı da yok, bir karar vermek zorunda. Ya Kürtlerle savaşarak kopuş noktasına vardıracak işi yada Kürtlerle yeni bir sözleşmeye gidecek. Onu tercihleriyle baş başa bırakıyorum...
*
Ne yeryüzünün en vahşi Babil kralı Nebukadnezar’dan bu yana defalarca soykırımlardan geçirilmiş, yurtlarından kovulmuş, dünyanın dört bir yanına dağıtılmış, tarih boyunca aşağılanmış, itilmiş, kakılmış, faşist Hitlerin cenderesinden geçirilmiş Yahudi halkının varlığını gözardı edebiliriz, ne de mazlum Filistin halkının varlığını, kadim topraklarında devlet olma hakkını, İsrail devletinin işgaline karşı verdikleri haklı, meşru, özgürlük mücadelesini es geçebiliriz, görmezlikten gelebiliriz. Siyonist İsrail’in mezalimini görmezlikten gelmenin, ona göz yummanın, onun politikasını haklı gösterecek söylemlerde bulunmanın bir insanlık ayıbı olduğunu belirledikten sonra Hamas’a gelmek istiyorum…
*
Hamas, Filistin halkının temsilcisi, iradesi olamaz. Efsanevi lider Yaser Arafat’ın önderliğinde amansız bir savaş yürüten Filistin Kurtuluş Örgütü, FKÖ’nün Gazze’de tasfiye edilmesinde rol almış, kendi halkına karşı silah kullanmış, gerici bölge devletleri tarafından desteklenmiş, boğazına kadar silahlandırılmış, tıka basa beslenmiş geçmişi karanlık bir örgüttür. Dahası ilerici insanlığın, dünya solunun, başta Kürtler olmak üzere ezilen ulusların olağanüstü desteğini almış, dahası Filistin halkının, FKÖ’nün önderliğinde gerçekleştirdiği kurtuluş mücadelesini taçlandıracak devletini kurma sürecinde olduğu bir anda ortaya çıkmış, ciddi kaynaklar tarafından ise İsrail gizli örgütü tarafından kurulduğu ileri sürülmüş tetikçi paramiliter, dinci, gerici bir örgüttür. Dünyanın hafızasına böyle kaydedilmiştir. Karanlık yönü her zaman varlığını korumuştur. Elbette bunda FKÖ’nün halktan kopmasının, kendi içinde kilikleşmesinin katkısı yadsınamaz, inkar edilemez. İsrail’le kavgası, birlikte ürettikleri savaş senaryoları, kanlı baskınları bu gerçeğini değiştiremez, onun varlık sebebini tarihten paklayamaz. Öyle bir iki saldırı dalgasıyla, birkaç bin sivil Yahudi’yi öldürmesiyle, esir almasıyla, havai fişekler misali fırlatılan İran çakması füze salvolarıyla kendisini meşrulaştıramaz, dış desteklerin yardımıyla arkasına topladığı kalabalık bir kitleye rağmen Filistin halkının meşru, haklı mücadelesine katkı sunamaz, bilakis bu mücadeleye zarar vermenin, Filistin halkının topraklarından sürülmesine neden olmanın, üretilmiş yapay bir gerekçenin öznesi olmanın ötesine geçemez...
*
İsrail’le her konuda sıkı fıkı olan, birlikte gizli kapalı işler çeviren bölge ülkeleri, İsrail’in Hamas’ı kurma, böylelikle Filistin halkının birliğini bozma operasyonundan ilham almış olmalılar ki benzer siyaseti kendi ülkelerinde de hayata geçirmeye çalıştılar, gözü kapalı olarak çalışmaya devam ediyorlar. Daha doğrusu bölgedeki ulus devletleri, inkar ve imha siyasetlerine rağmen bir türlü bastıramadıkları, tasfiye edemedikleri, en bildik tanımıyla tepeleyemedikleri benzer sorunlarını insan haklarına dayalı, demokratik değerleri esas alan bir politikalar geliştirerek çözme yerine, Hamas ve benzeri örgütleri kurarak baskı ve şiddet siyasetinde ısrar ettiler, ediyorlar. Buna en iyi örnek doksanlı yılların başında Kürt bölgesinde kurulan paramiliter Hizbullah örgütüdür. Kürtlerin sosyolojik yapısı, siyasi kültürü, toplumsal dinamikleri, kendine yetebilme kapasitesine sahip ekonomik yapısı, coğrafik koşulları, gizli açık karanlık güçlerin desteğinde işlenen binlerce cinayete rağmen gelişmesine, Hamas tarzı yerelde iktidarlaşmasına izin vermedi, vermeyecek gibi görünüyor. Kürtlerin politik düzeyi bu oyunu erkenden fark etti, hızla buna karşı direniş refleksini geliştirdi, on binlerce bedele rağmen bu kirli siyasete teslim olmadı. Her ne kadar bu politikada hala ısrar ediliyor olsa da başarılı olma şansı yoktur, Katar’ın, bilmem hangi Arap devletinin desteğine rağmen ülkenin ekonomik yapısı, öngörüsüz derin aklı buna uygun değildir. Çözüm politikaları yerine üç beş milletvekilliği, üç beş belediyeyi, kimi resmi, yarı resmi kurumları bu paramiliter gücün ideolojisinden beslenen yapılara, oluşumlara teslim etmek beyhude bir çabadır, dahası bizi günün sonunda İsrail’in Gazze’deki haksız savaşına götürmesi dışında hiçbir işe yaramayacak bir politikadır. Kaldı ki Kürtlerin laik, seküler yapısı, ilerici insanlıkla olan ilişkisi, yakaladığı politik düzey, kültürel alt yapısı, inançsal birikimi buna müsaade etmeyecektir, Kürt siyasetinin her geçen gün uluslararası destek ve dayanışma kapasitesini geliştirmesine, güç kazanmasına neden olacaktır. Yeter ki Kürt siyasi hareketi temel bir politik yanılsamaya düşmesin, rehavete kapılmasın, en önemlisi ise halktan kopuşu yaşamasın…
*
Ortadoğu’yu eşi benzeri görülmemiş düzeyde kasıp kavuracak, bölgeyi korkunç bir yıkıma uğratacak bu kaos ortamından çıkmanın tek çaresinin görüşmek, konuşmak, sonuç alınması mümkün olmayan kavgalardan uzak durmak, sahada kırk defa savaşı kaybetmiş sözde güvenlik uzmanlarının, besleme gazetecilerin sanal ekran harekatlarından, ortamı daha fazla gerecek, halkları daha fazla karşı karşıya getirecek işlerden vazgeçmek, tehdit siyasetine son vermek olduğunu bilmek, farkına varmak gerekiyor. Bunu bir an olsun akıldan çıkarmamak herkesin yararına olacaktır. Kavgalı hiç kimse bu coğrafyada kendini güvende hissetmemeli, bir an önce el alemin aklıyla hareket etmekten vazgeçilmeli, özellikle Alparslan’ın, Yavuz’un torunları olduklarını iddia edenler buna öncülük etmelidir. Kof özgüvenin sonu felaket olduğunu en iyi bu coğrafyanın insanının bildiğine eminim. Geçen yüzyılın başındaki gibi tarihi katakulliye getirme siyaseti yerine, ülkeyi bölgemizin barış adası haline getirecek, bu topraklarda yaşayan herkese kazandıracak amasız, fakatsız, önyargılardan uzak siyaseti öne çıkarmanın tam zamanıdır. İnkar ve imha politikası nedeniyle kangrene dönüşen Kürt sorununu daha fazla ertelemenin ne imkanı, ne tahammülü kalmıştır, bu sorunu çözmenin vakti geldi, geçiyor. Onurlu bir barışın imkanları hiç olmadığı kadar ortaya çıkmıştır, barış hiç olmadığı kadar yakınlaşmıştır. Ortadoğu’daki büyük kaos, sonu kestirilemeyen savaş fırtınaları bunu daha fazla dayatıyor, sorunu aşmaya zorluyor. Bu konuda gayreti ve cesareti olanlar beri gelsin…