ORTADOĞU İÇİN DEMOKRASİ

Mümin Ağcakaya

 

 

                                                                 
            Trump’un Kudüs’ü başkent olarak kabul etme kararı sonrası, Orta-Doğu’nun ateşi daha da harlanacağa benzemektedir. Bu gelişmelere başka bir açıdan da bakmak gerekirse: Bu kadim halklar; bu coğrafyanın, maddi ve manevi zenginliğine; uygarlıksal alanda ilklerin yurdu olmasına rağmen, bu zenginliklerini ve öncülük rolünü koruyamamıştır. Zenginliklerin dıştan gelen işgalci, istilacı ve emperyal güçler tarafından yağmalanıp götürülmesine çaresiz ve çözümsüz kalmışlardır. Kendi vatanlarında ötekileştirilmekten kurtulamamışlardır. Hatta kurabildikleri devletlerde gelişmekte olan ülkeler kategorisinden kurtulmasına yetmemiştir.  Yani zenginlikleri içlerinde işbirlikçi küçük bir azınlıkla beraber emperyal güçleri ihya ederken halklar, yoksulluğun pençesinde kıvranmışlardır. Tarihin başlangıcında uzun bir dönem uygarlığın, teknolojinin, bilimsel buluşların merkezi konumundan; araya çağ farklarının girdiği geri bir konuma düşmüştür.

            Ortadoğu coğrafyasında bu kadar zenginlik ve öncülük konumunu niçin sürdüremedi. Şimdi niçin bu kadar bölünmüş ve güçsüz haldedir? Yarası niye fitil tutmaz?  Binlerce yıl birlikte yaşamalarına, ortak kaderleri paylaşmalarına rağmen birbirlerine karşı bitmez, sonu gelmez savaşları niye sürdürmektedirler. Yaşayan herkesin müreffeh yaşaması olası iken neden sürekli güvensizlik içerisinde, gelecek umudu kalmayan bir konumda varlık yokluk savaşımı vermektedirler.

            Bütün bu durumlardan sadece dıştan gelen ve kendilerini dayatan güçler mi sorumludur? Bu topraklarda yaşayan toplumsal güçlerin hiç payları yok mu? Ebetteki vardır. İşbirlikçilik ve ihanetler olmasaydı, kendi içlerinde birlik olsalardı, dış güçler bu kadar kolay tahakküm kurabilir miydi? Zenginlikler bu kadar kolay yağmalanıp götürülebilir miydi?

               Böl parçala yönet klasik yaklaşımının yaşam bulmasında; her farklılığı bir çatışma nedenine dönüştüren yerel egemen güçler; aynı zamanda kendi dar çıkarlarını ulusun önüne koyma, anlayış ve tutumlarının payı büyüktür. Dolayısıyla bu zayıflatan iç tutumlara ek olarak; ülkeye yapılan her dış müdahale bölge halklarının biraz daha güçsüzleşmesine, parçalanmasına, zayıflamasına yol açmıştır. Çözümsüz kalan sorunlar, sürekli kanayan yara durumunu yaratmıştır. Özelde görüleceği gibi; Filistin sorununun çözümsüzlüğü ve sürekli kanayan yara konumunda olması; sadece İsrail’in güçlü olması veya Trump’ın aldığı kararlarda değil; Filistinlilerin ve diğer halkların kendilerini zayıf bırakan nedenlerinde görmek daha doğru bir yaklaşım olabilir. Burada şöyle bir soru da sorulabilir: Kendi vatanında mülteci konumuna düşen Filistinliler niçin birlik oluşturamıyor. En öncel sorunu bu değil mi?

  Filistin sorunu yıllardır devam eden ve bölgenin diğer sorunlarından bağımsız ele alınamayacak bir sorundur. Bölgedeki sorunlar adeta bir yumak gibi iç içe geçmiştir. Kaderleri ortaklaşmıştır. Trump’ın aldığı karar kendi başkanlık sorunlarıyla da bağlantılı görülmektedir. Dolayısıyla alınan bu karar Orta-‘Doğu’da devam eden sıcak çatışmalara yeni ölüm, acı ve gözyaşlarının dökülmesine yeni bir ivme kazandıracaktır.

Gün geçtikçe daha fazla birbirinin içine geçen ve çözümü birbirine bağlanan bu tarihsel sorunlar; farklılıklarını zenginlik olarak gören; kendini sınırlarına hapsetmeyen halkların; emperyalist ve bölge gericiliğine karşı demokratik tutumuyla kalıcı bir çözüme kavuşması mümkün olabilir.
 .
 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.