Norşin Öncel
TİGRİS HABER - Diyarbakır Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Rüstem Erkan Deprem bölgesinde gün geçtikçe artan mülteci karşıtlığına yönelik Tigris Haber’e konuştu. Deprem bölgelerinde mültecilere yönelik ayrımcı davranışların Ortaçağ’dan kalma bir gelenek olduğunu söyleyen Sosyolog Erkan, “Bu çok eski bir meseledir. Bütün toplumsal felaket ya da olaylarda ortaçağ döneminden kalma bir alışkanlık vardır. İnsanları şeytanlaştırmak ya da cadılaştırmak yani yaşanılan felaketin, asıl sorumlusu yerine ya da sorumluları yerine onun dışında bazı insanları meseleden sorumlu tutmak. Örneğin; ortaçağda veba salgınında, yani o ortaçağ metafizik dönem dediğimiz, skolastik diye adlandırdığımız döneme cadıların neden olduğu ileri sürüldü. Büyü ve sihir yaparak cadıların vebayı yaydığı söylendi. Sonra herkes çevresinde sevmediği insanları cadı diye ihbar etmeye başladı. Kral emir çıkardı, ‘cadıları toplayın yakın felaket bitsin’ diye. Cadı avı kavramı buradan gelir. Bu ortaçağdaki kötülüklerin veba başta olmak üzere kötülüklerin sebebi sihir, büyü, sihir büyüyü yapan da cadılardır. Cadıları toplayıp öldürmeye cadı avı deniyor. Onun için bu tür olaylarda ‘cadı avı’ başlatma meselesi de buradan gelir” diye konuştu.
“Mültecilere dönük cadı avı başlatılmış”
Yaşanan felaketin sebebinin mülteciler değil, siyasi yöneticilerin olduğunu belirten Erkan, “Burada özellikle mültecilere dönük bir cadı avı başlatılmış durumda. Mülteciler bir mülteci olduğu için mağdur, dezavantajlı grup, birde depreminde mağduru aynı zamanda. Eğer burada bir sorumluluk varsa, ülkede bu tür herhangi bir olumsuz durum yaşandığında mültecilerin bir problem yaratacağını düşünmesi gerekir yöneticilerin. Yani ülkenin en sorumlusu, ülkeye bu kadar kapıları açarak başta Sayın Davutoğlu olmak üzere kapıları açarak mülteci kabul edenlerdir, mültecilerin kendisi değil. Dolayısıyla burada bir enerji birikimi oluyor, bu tür olaylarda, toplumda. Bunu da çeşitli yollarla, bu öfkeyi, götürüp diğer insanlar üzerine, yani bu depremde zarar gören insanların üzerine yıkılarak, bazılarına zarar vermeye başlıyor. Yani öfke, yine zarar gören insanlar üzerine boşalıyor. Bu tehlikeli bir şeydir. Bu devam eder ve sadece mülteci ile sınırlı kalmaz ise, başkalarının üzerine de gidebilir” dedi.
“Sosyal medyada nefret suçu işleniyor”
Sosyal medya ortamında nefret suçu işlendiğine dikkat çeken Erkan, “Sosyal medyada gerçekten bu konuda çok ciddi bir nefret suçu da işleniyor. Ben birkaç gündür bakıyorum Ukrayna’da yağmacılara ‘şu ceza veriliyor, bunlara da şu ceza verilsin’ diye başlandı. Sonunda linçe kadar gidiyor. Bu tehlikeli bir gidiştir. Dolayısıyla, bir suç işleyen varsa, hukuk sistemi içerisinde devletin gereğini yapması lazım. Adli cezası ne ise o verir. Hiç kimsenin kendisinde olmayan bir yetkiyi kullanarak, kendi kendine insanları suçlayarak, cezalandırma hakkı yok, bu toplumdaki kamu düzenini bozar her şeyden önce. Yani bu tür yaklaşımlar bir ülkede kamu düzenini bozan temel faktörlerden biridir” şeklinde konuştu.
Hedef saptırmak
Mültecilere yönelik yapılan propagandaların son bulması gerektiğini ifade eden Erkan, asıl sorumluların konut güvenliğini sağlamayanlar olduğunu dile getirdi. Erkan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir öfke birikimi var. Türkiye de giderek göçmenlere, mültecilere karşı, yürütülen bir propaganda var. Geri gönderilmeleri için. Burada çoğunlukla aynı grup, bir siyasi şey ile ortaya çıkarmak istiyor. Yani daha önce mültecilerin vermiş olduğu zararları, gelip burada bir afet üzerinde de zarar verdiklerini göstermek isteyen bir grup var. Fakat bu giderek başka gruplar üzerine de yaygınlaşır. Burada mutlaka ciddi bir önlem alınması gerekiyor. Bu tür propagandalara son verilmeli. Hem yapanlar üzerinde de işlem yapılması hem de diğer yandan da işin asıl sorumlusunun bizim gibi insanlar, yani mülteciler olmadığını anlamak lazım. Asıl sorumlular; başta bu konut güvenliğini sağlamayanlar, sağlıklı yapı yapmayanlardır. Yani yüzlerce ev yıkılıyor sorumlular yağmacı olarak görülmüyor, başka bir alanda yağmacılık yaptığı iddia edilenler hedef gösteriliyor. Bunun da bir ölçüde hedef saptırmak olduğunu düşünüyorum.”