Yaklaşık yirmi yıl önceydi.
Eğitim yöneticileri seminerinde; Millî Eğitim Bakanlığı yetkilisi konuşmacı, İnsanlarımızın %98’inin okuryazar, %7’ sinin okuyabilen, %3’ünün de altını çizerek okuyabilen olduğunu ifade etmişti.
Okuryazarlık, bir cümleyi okuyup anlayabilir ya da kendini bir cümle ile ifade edebilir, Okuyabilmek, bir paragrafı okuyup anlayabilir ya da kendini bir paragraf ile ifade edebilir,
Altını çizerek okuyabilmek ise bir sayfa veya daha uzun bir metni okuyup anlayabilir ya da düşüncesini bir metin ile ifade edebilir, anlamlarında kullanılmaktadır.
Bugün, okur yazarlık konusunda,yukarıda yer alan acı tablodaki oranın mümkün olduğunu kabul etsek bile, okuyabilen ve altını çizerek okuyabilenler konusunda, insanlarımızın aynı oranda beceriye sahip olduklarını söyleyebilmek iyimserlik olur.
Seksen beş milyon nüfusumuzdan, on sekiz yaş altı çocuklarımızı hariç tuttuğumuzda, yetişkin diyebileceğimiz altmış dört milyon nüfusumuz var.
Bu insanlarımızın da yukarıdaki oranlara göre, en iyi ihtimalle, beş milyonu okuyabilen ve bunların da iki milyonu altını çizerek okuyabilenlerdir.
Ülkemizde, kamuda çalışan insanlarımız yaklaşık beş milyondur. Okuyabilen insanların hepsinin kamuda çalıştığını kabul edersek, özel sektörde çalışan on beş milyon insanımıza haksızlık yapmış oluruz.
Kamudaki memurun müdürlerinin, müdürlerin genel müdürlerin, genel müdürlerin müsteşarların, müsteşarların bakan yardımcılarının, bakan yardımcılarının bakanların, bakanların da Sayın Cumhurbaşkanının talimatı ile mesai yaptığı ülkemizde, altını çizerek okuyabilen yöneticiler konusunda eksiklerimizin olduğu gayet açıktır.
Ayrıca, memlekette kırk bine yakın insan deprem mağduru ve konuta ihtiyacı var iken, deprem konutlarının dağıtımını kura ile organize eden bürokratların, emekli milletvekilleri ve tarikat liderlerine deprem konutlarını çıkarması, eksikliklerinden ziyade, liyakatsizliklerinin göstergesi değil midir?
Devlet yönetiminde durum böyle iken; yerel yöneticilerimizi belirleyeceğimiz önümüzdeki seçimlerde, liyakat sahibi yöneticiler seçmek mecburiyetinde olduğumuz kanaatindeyim.
Yerel seçimlerde bizi yönetecek, bin dört yüz civarında belediye başkanı ve bunların yirmi iki bin civarında meclis üyelerini, elli bin civarında köy ve mahalle muhtarı ile azalarını seçeceğiz.
Seçeceğimiz kişilerin; Seviliyor, tanınıyor ve iyi konuşuyor olmalarıgörevleri için yetmeyecektir.
Çünkü devlet idaresinde söz uçar yazı kalır.
Bundan dolayıdır ki bizi idare edecekleri seçerken, derdimizi idareye yazılı anlatabilecek veya idareden gelecek yazılı talepleri anlayıp cevap verebilecek yani altını çizerek okuyabilecek beceride vetalip oldukları görevlerde derdimize derman olabilecekleri tercih etmemiz önemlidir.
Özellikle mahalle ve köylerimizin ombudsmanı(kanaat önderi) olan muhtarlarımızın;
- Sorumlu oldukları muhtarlığı ilgilendiren konularda, başta belediyeler olmak üzere her türlü kamu kuruluşuna yazılı başvurabilmek,
- Hak arayan kişilere yol gösterebilmek, yardımcı olabilmek,
- Sorumlu oldukları muhtarlığın ihtiyacı olan; yol, su, köprü, çocuk oyun alanları vb. konularda gerekli makamlara başvuruda bulunabilmeli ve temini konusunda takipçi olabilmek,
- Bölgesinde bulunan ihtiyaç sahiplerini (engelli, muhtaç, yaşlı vs.) tespit ederek bu kişilerin devlet desteğinden yararlanmasına yardımcı olabilmek,
- Salgın hastalıklar gibi bulaşıcı ve kritik hastalıklara sahip kişileri vakit kaybetmeden sağlık kurumlarına bildirebilmek,
- Evlendirme, askerlik, ölüm, hayvan sağlıkları ve nakli, hukuki tebliğ, ziraat işleri, taşınmaz işleri, eğitim işleri, nüfus işleri vb.
konularında yeterli olmaları, doğruyu seçmek açısından önemlidir.
Ayrıca, devlet memuru hüviyeti kazanmaları, maaş almaları ve memuriyetleri itibari ile ruhsatlı silah taşıyabilmeleri dolayısı ile muhtarların yöneticilik konusunda donanımlı olmaları, temenniden ziyade mecburiyettir.
Temsil yetkisine uygun ve fakat görevleri konusunda yetersiz olan seçilmişlerin, eğitilmeleri gerektiği konusunda, muhtarlık mevzuatında herhangi bir ifade bulunmamaktadır.
En basit işe layık gördüğümüz devlet memurları dahi belli bir deneme süresinden ve farklı eğitimlerden geçtikten sonra, memurluklarınınasaleti onaylanırken, binlerce kişiden sorumlu olacak muhtarların, seçimi kazanıp mazbatalarını aldıktan sonra,yasal olarak, zorunlu bir eğitime tabi olmamaları bir çelişki değil midir?
Seçildikten sonra, muhtarlarımıza eğitim verdiren valilikler, kaymakamlıklar ve belediyelerin uygulamaları, kendi tasarrufları ile gerçekleşmektedir.
Muhtarların görevleri ile ilgili, eğitim almalarının zorunlu hale getirilmesi konusunda, yasal düzenleme yapılması hususunun TBMM’ne taşınmasının, bölgemiz milletvekilleri vasıtası ile gerçekleştirilmesi bizleriayrıca mutlu edecektir.
Geçen hafta, İzmir’den Çanakkale’ye yol alırken, bir sahil beldesinde, bir muhtar adayının ilanındaki şu slogan dikkatimi çekmiş ve çok hoşuma gitmişti.
“Muhtarlık ek işim değil tek işim olacak”
Yerel seçimlere kırk gün kalmışken; tek işleri vatandaşa hizmet edecek, altını çizerek okuyabilen, proje üreten, sorunlara çözüm bulabilecek, konuşmaktan çok dinleyen, bulunduğu yerin hakkını veren, bilgi ve beceriye sahip yöneticileri seçerken, duygularımızla değil, aklımızla karar vermek, bize doğru seçimi yaptıracaktır.
Yaşam koşullarının gün be gün ağırlaştığı ülkemizde, yanlış seçimle, ömrümüzden beş yılı feda etmek lüksüne, hiçbirimiz sahip değiliz.