Koronavirüs Covid-19 pandemi haline geldikten sonra karantina günleri başladı, evlerimize kapandık. Karantina günlerinin yarattığı psikolojik ortam herkesi bir şekilde etkiledi ve bu etkiyle de yaşar olduk.
Koronavirüs bizi eve hapsetti ve aramızdan bazılarını sessiz sedasız alıp götürdü. Her doğan canlının ölümlü olduğunu biliyoruz. Ama bu şekilde bir sonu kabullenmek en zoru oluyor. Çünkü vedalaşamadan, son sözünü söyleyemeden ve en kötüsü de son yolculuğunda bulunamadan, taziyesini bile yapamadan.
Canlılar ölümü de bağrında taşıyarak doğarlar. Yani ölüm ve yaşamın her ikisi de birbirini koşullayarak vardır. Bu gerçekliği bilmeyen yoktur. Fakat yine de yaşamın içinde ölümü çoğu kez aklımıza getirmek istemeyiz. Ölmeyecek gibi yaşarız.
Çünkü ölümün yüzü soğuktur. İnsanda yaşam umudu ve sevinci yok olmadığı müddetçe, yaşamak vaz geçilmez bir arzudur. Bu yüzden ölüm her zaman erkendir.
Bu virüslü ve karantinalı günlerde ölümü hiç bu kadar yanı başımızda ve ensemizde hissetmemiştik. Bir gün öleceğimizin farkında olarak yaşarız. Ölümden kaçışın olmadığını da biliriz. Fakat bir türlü kabullenmek de istemeyiz. Bu yüzden insan tarihi boyunca, sürekli ölümsüzlüğün peşinde koşmuştur. Hatta insanın bu arayışı mitolojilere de konu olmuş ve arayışından hiç vazgeçmemiştir.
İnsan her zaman daha uzun yaşamak, ölümden uzak kalmak istemiş ama yaşamın bir dönemecinde buna yakalanmaktan kurtulamamıştır. Ölümlü olarak doğan insan yaşamı boyunca hep ondan kaçmaya çalışmıştır. Kaçış son nefese kadar devam etmiştir.
Sonunda insan ölümsüzlüğü yaratacağı sanatsal eserlerde görmüş ve sanatsal yaratımlara yönelmiştir.
Hayat; ölüm doğum ikilemi kendi rotasında devam ederken koronavirüs ölümün seyrini yaşamdan daha fazla ön plana çıkardı. Ve ölüm korkusu kentlerin üzerine çöktü. Virüs insanın aklına bile getirmek istemediği ölümü, insanlara zamansız olarak hatırlattı, psikolojik travmaları tetikledi.
Yaşadığımız dünyada insan bilimde, iletişimde, savaş sanayinde, tıpda devasa gelişmelere imza attı. Uzayın keşfinde, mikro teknolojide ve bilim alanında daha önce insanın hayalini bile kurmakta zorlandığı bir dizi gelişmeyi ortaya çıkardı. Böyle bir gelişmenin öncüsü olan insan aynı zamanda doğaya çok büyük kötülükler de yaptı. Onun dengesini, doğal akışını bozmaya çalıştı. İnsan her şeye fazlasıyla hâkim olmak istedi. Doğayla bir savaşıma girdi. Bu savaşta kazanmanın aslında büyük kaybetme olacağını dikkate almadı. Doğa da hiçbir şey karşılıksız kalmadığı için tepkileri bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bir dizi doğa olayı da peş peşe gelmektedir.
Gözle görülmeyen düşman Covid-19, bu kadar gelişmeye imza atan insanı veya onun yarattığı sistemleri çaresiz bıraktı. İnsan hayatının adeta pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösterdi. Güvenli ortam ve güvenlik içinde yaşama hissini, ölüm endişesini insanların karşısına çıkardı. Yaşam alışkanlıklarımızı değiştirdi. Doğanın kanunlarını hatırlattı.
Karantina günleri bunlardan başka; insanlara zamanın önemini ve her şeyin zamanında yaşanması gerektiğini gösterdi. Yaşam özlemini derinden hissettirdi. Bize hayatı niye dolu dolu yaşayamadığımızı, bizi nelerin engellediği öğretti. Daha önce o kadar farkına varmadığımız bazı değerleri yeniden hatırlattı. Zorluklara dayanmayı ve yokluğa karşı dayanışmayı, bir lokmayı paylaşmayı, komşun açken tok yatmama gibi değerlerin önemini tekrardan hatırlattı.