Olimpiyat Ruhu!

Aziz Aydınalp

Bu aralar etkinliği yasaklanan instegram’dan sonra sınırlanması/kapatılması tartışılan,hatta Venezuela Dev.Başkanı Maduro’nun görüntüsü ile ‘sildim’ diyerek vatandaşlarını da silmeye davet ettiği Watsup denilen sosyal platformda 40 yıla yaklaşan okul arkadaşlarımızın oluşturduğu sayfada okudum.

Gazeteci Aynur Çağlı Mexico City Olimpiyatlarında yaşanan bir olayı anlatıyor.

Atletizm dalında birinci ve üçüncülüğü kazanan iki siyahi atletin ödül töreninde siyah deri eldivenli ellerinin havada ve başlarının öne eğik fotoğraflarını alıntılayarak,o gün tepkiler çeken o haberi özetliyordu…

“200 metrede altın ve bronz madalya kazanan Amerikalı iki siyahi atlet, Tommie Smith ve John Carlos,gümüş madalya kazanan Avustralyalı beyaz atlet Peter Norman’la önceden konuşarak bu protestoyu planlamışlar.

İşte bu atlet peter Norman geçen hafta kalp krizi geçirerek öldü.

Gelelim hikayeye...

Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman’ın yanına gelerek sormuş:

- İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum.
- Peki ya Tanrı’ya?
- Bütün kalbimle...

Bunun üzerine, iki siyahi atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:

- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!

İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika’daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...

Ama nasıl?

Fikir Norman’dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne ‘İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi’nin kokartını iğneliyor.

Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor.

Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyahi atletlerin fotoğraflarını birinci sayfadan veriyor...

Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika’daki siyahilerin durumu dünya gündemine girmiştir.

Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir.

Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?

Gazeteci Aynur’un anlattığına göre, Norman’ın da hayatı kararmış.

Tommie Smith diyor ki:

‘Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya’ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı.

Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi.’

Avustralya Devleti Norman’ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru, 38 yıl sonra bugün bile hala kırılamamış.

Ölene kadar süren ‘eylem kardeşliği’...

İki amerikalı ve bir Avustralyalı ‘lanetli’ atletin o gün başlayan ‘eylem kardeşliği’ ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler.

Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.

Ve,

Melbourne’de yapılan cenaze töreni. ‘Onurlu beyaz atlet’ Peter Norman’ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos’un omuzlarında ..”

Bu yaşanmış hikayeyi bilmem kaçıncı kez watsup’ta ki sayfamızda arkadaşımızın paylaşımı ile yine,yeniden okudum.

Giderek sadece kendi paylaşımlarımızı izlemek için kullandığımız sayfamızda bu yaşanmış hikaye üzerine hiç yorum yapılmaması üzerine şu olasılıkları düşündüm.

-ya yazılanları eğer biraz uzunsa kimse okumuyor.

-ya da herkesin ilgisi kendi derdine odaklanmış,başkalarının sorunu diye böyle anlatılar kimsenin ilgisini çekmiyor.

-ya da çok muhtemel ki ülkemizde ten rengine dayalı bir ayırımcılık, dışlayıcılık yok diye ülkemizde böyle şeyler yok algısı mevcut.

Yıllar önce TV’de yayınlandığı saatlerde sokaklarda kimselerin kalmadığı, herkesin heyecan içinde beklediği ırk ayırımcılığı karşıtı bir dizi vardı.

Ben yaştakilerin hatırlayacağı ‘KUNTA KİNTE’ adlı bir dizide Afrika’dan kaçırılan genç bir siyahinin yaşadıkları anlatılıyordu.

Dizinin gördüğü ilgi, bir çok kişi gibi benim de bizim ülkemizde ırkçılık olmaz,olamaz düşüncesine götürmüştü…

Bugün de ülkemizde ten rengine dayalı bir ayırımcılık yok!

Renk ayırımcılığı dışında mebzul miktarda ayrımcılık var.

Kadın ayırımcılığı mı istersiniz,
Kürt ayırımcılığı mı,
Sığınmacı düşmanlığı mı,
İnanç dışlayıcılığı mı?
Ne ararsanız var!

Ten rengine dayalı bir ırkçılığın olmamasının nedeni sizce ülkemizde siyahi vatandaşımız olmamasından ötürü olabilir mi?

Ne dersiniz?

Bir ara siyahi bir futbolcuya yapılan tezahüratlarla,bir kaç Afrikalı sığınmacı,öğrencinin başlarına gelen olumsuzlukları saymazsak yada münferit bir iki olay diye geçiştirirsek gerçektende yok diyebiliriz…

Ülkede renk ayrımcılığına dayalı bir ayırımcılık yok diye sevinip,kimle dayanaşacağımıza karar veremezsek,hele ‘böyle bir ayırımcılık bizim ülkemizde olmaz,olamaz’ Rehavetiyle davranır,hemen burnumuzun dibinde olan hukuksuzlukları, haksızlıkları görmezden gelirsek mağdur ve mazlumlarla dayanışma içinde olmazsak en azından yarının mazlumu olmaya aday olduğunuzu/olduğumuzu bilin isterim.

‘Ama onlar da’ diye başlayan cümlelerle yapılan hukuksuzluklara,olan bitenlere sessiz kalarak onay vermek yerine,gelin
Bir günlüğüne;
Alevi ile Alevi,
kadınla kadın,
Kürt’le Kürt,
Suriyeli ile Suriyeli,
Afganlı ile Afganlı,
Afrikalı ile Afrikalı,
unutmadan ekleyeyim
eşcinselle eşcinsel olup, onlarla empati yaparak bu ülkede yaşamak nasıl bir şey diye bir düşünelim.

Bazılarımıza bir günlük süre uzun gelebilir,onlarda hiç olmazsa gözlerini kapatıp bir anlığına düşünsünler.

Bazılarımız ise bu saydıklarıma bu ülkede ;
çocuk olmayı,
sokak köpeği olmayı,
ağaç olmayı,
sahipsiz olmayı da ekleyebilirler…

Ve sonra sırtüstü yaslanıp gözlerimizi kapatıp,bir anlık hayal edip karar verelim lütfen!

Dışlayıcı, ayrımcı ,ötekileştirici davranışlarda ısrarla mı, dayanışmacı tavırların yaygınlaşmasını sağlayarak mı daha mutlu,daha huzurlu,daha yaşanılası bir dünya oluştururuz…

İşte bütün mesele bu!

Aziz AYDINALP
09.08.2024/Mersin

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.