“Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazımla ilgili okuyuculardan gelen mektuplardan Nurettin Değirmenci’nin mektubunu geçen hafta paylaşmıştım. İzninizle bu hafta A.H.’nin mektubunu paylaşmak istiyorum.
A.H.’dan Gelen Mektup:
«Sevgili Ağabeyim, 13 Ocak 2017
“Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazınızı okudum. Yazı biraz içindeki sıkıntıları edebi bir dille dışa vurmuş gibi olmuş. İyi güzel olmuş ancak ne yapmalı konusunda bence yeni şeyler söylemek gerekir. Kısaca şöyle özetleyebilirim: Dünya kapalı ekonomi ve toplumdan açık ve küresel ekonomik topluma doğru geçiş sancılarını yaşamaktadır. Eski ideoloji, siyaset ve anlayışlar, kurumlar insanlara yeterli gelmemekte insanlar büyük bir hızla kentlere gelmeyle birlikte anlayışları, ilişkileri, sosyolojik, ideolojik, siyasi, kültürel, ahlaki her anlamda büyük değişimler yaşıyor. İletişim, ulaşım ve teknoloji sayesinde her şey gözlerinin önünde cereyan ediyor. Kendi durumlarını tekrar tekrar bunlarla mukayese ederek tepki göstermektedirler. Bu tepki doğru da olabilir yanlış da olabilir. Ama sonuçta büyük bir çalkantı ve huzursuzluk her alanda görülmekte. Bizde Erdoğan, Avrupa’da bir sürü ırkçı, milliyetçi, faşist hareketler; son olarak ABD’de Trump. Bence bu çalkantıların ve tepkilerin sonucu yönetime geldi.
Diğer taraftan günümüzde bence birey önce çıkıyor. Birey kendisinin farkına varıyor ve bireyin manevra alanı genişliyor. Bu sınırsız iletişim ve bilgi sayesinde oluyor. İşte burada, her bir bireye sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Nasıl ki Trump, herkese ters köşeye yatırdıysa, nasıl ki Erdoğan herkesi parmağında oynatıyorsa okumuş, iyi eğitim almış, birkaç dil bilen, kent kültürünü ve yaşam biçimini bilen ayrıca geçmişten günümüze devrimci sol geleneklerden kendisini yetiştiren bir sürü eli kalem tutan ve büyük işler başarabilecek, mesleğinde yetkin ve yeterli insanlar bütün bunları anlamakta zorlanıyor, yüzeysel tepkinin dışında kalıcı bir varlık gösteremiyor. Bence en büyük sorun bu. Bu insanlar hep birilerinden medet beklerken kendi yaşadıkları iş yerlerini kentlerini ülkelerini bırakarak başka yerlere sığınaklara giderken yanlış yapıyorlar. Doğru olan, her bireyin, her birimizin bulunduğu alanda mesleğini ve duruşunu en kaliteli bir şekilde orta yere koymalı, etrafındaki insanlara aydınlık saçıp itici güç olmalıdır. Dönem bu dönemdir bence. Bunun için uğraş vermeliyiz. Ağlayıp sızlayıp, yakınarak ya da olup bitenlere yüzeysel tepki göstererek bir yere varılamayacağı açıktır.
Ayrıca, bence durum o kadar da kötü değil. Çünkü insanlık başka bir kanalda örneğin bilgi ve iletişim alanında çok iyi ve hızlı bir yol almakta. “Uçan otomobil”lerin 2020’de satışa sunulacağı söylenmekte. İnsanlık için yeryüzü yeterli gelmeyip 2027 yılında Mars’a gönüllü gitmenin hazırlıklarını yapmakta. Bu yerel politikacıları, ideolojileri, değerleri, dinleri, anlayışları, zihniyetleri yerle bir edecektir diye düşünüyorum. Değişimi, dönüşümü bu dâhi insanlar ve onların dâhiyane projeleri yapmaktadır.
Yine, kutsal olarak bilinen, tabu olan dinler ve dinlerin insanları nasıl çıkmazlara soktuğunu (özellikle İslam) yaşayarak görüyoruz. Hiçbir şeyin eskisi ve bugünkü gibi olmayacağı açıktır. Yine Ortadoğu’da her ne kadar tekçi, hegamonik, Kürt yapılanması PYD/PKK anlayışına karşı olsak da Kürtler için ileride büyük kazanımlar elde ettiklerini söyleyebiliriz. Kıbrıs adası kadar bir toprak parçasını (ki bunların büyük bir kısmı kendilerinindir) ve İstanbul Kayseri arası uzaklık kadar 700-800 km’lik bir uzaklığı kontrol altında tuttukları gibi bugün bölgede ABD, Rusya, İran, Türkiye, Suriye yönetimi kadar olmasa da önemli bir aktör durumuna gelmiştir. Bunu 5-10 yıl önce düşünmek bile hayaldi. Oysa bugün bunlar gerçek. Yine Irak’ta Kürdistan bağımsızlığı dillendirilmekte, buradaki aktörler de yukarıda saydığımız aktörlerle önemli işler yapmaktadır. Bunlar, Ortadoğu coğrafyasında Kürtlerin ve diğer ezilen halkların geleceği açısından büyük kazanımlardır. Bunu da görmek gerekir diye düşünüyorum.
Son olarak, Dünya ve Türkiye emek-sol hareketi eski anlayışlardan kalıplardan ideolojilerden örgütsel anlayışlardan arınmalı. Demokrasi hukuk insan hakları özgürlükler ahlaki değerler ve bilimsel gelişmelerle bütünleşerek yeni hem de yepyeni olgular oluşturmalı. Castro’nun Küba’sı, Vietnam’daki ve Çin’deki ve de Kuzey Kore’deki komünist tekçi yönetimler bugün için insanlığın ihtiyaçlarına asla cevap vermemekte. Bunlar geçmişin ürünleridir. Evet, Castro, Che, Ho Şi Min, Mao büyük devrimciler, olağan üstü yetenekli insanlardır. Ama onların kurduğu düzenler bugün için demokratik değil. Açık, şeffaf değil. İnsan gelişimine, özgürlüğüne cevap vermemektedir. Erdoğan’ın Türkiye’de yönetime gelmesi ile Castro’nun kardeşi Rao’nun yönetime getirilmesi sol adına nasıl değerlendirilmeli. Küba’da Castro’nun kardeşinden başka bir devrimci sosyalist yönetici yok mu? Yine basından öğrendiğimize göre, turizm işlerini Castro’nun yeğeni yürütmektedir. Buna benzer birçok yönetim birimi ailesi ve yakın arkadaşlarının aileleri tarafından yönetilmekte. Castro’nun ve Che’nin devrimciliğine hiçbir diyeceğim yok. Onlar insanlığın yüz akları. Ama ülkedeki şuan ki yönetim uygulamaları bu insanların ve bizim hayal ettiğimiz düzen sistem ve ütopya değil. Bu nedenle yukarıda da değindiğim gibi açık, şeffaf, yeni şeyler yaratmalı ve üretmeliyiz. Böylece insanlık bu çalkantılı dönemde mutlaka bunları yaratacaktır. Bize düşen görev, destek olmak, doğru, sakin bir şekilde olup bitenleri değerlendirmek ve gelecek günleri birey olarak adım adım örmektir.
Selametle kal.