Öğretmenler Odasına kapıya sert vurarak girdim. İçeride genç bir kadın konuğumuz vardı. Öğretmen arkadaşlar, kadına sakın korkma, bu Aydın Hocamız, Türkçe hocamızdır, dediler. Sonra espriler, kahkahalar… Orhan Hoca ile Mesut Hoca, bak şu an dinlenme saatimiz, kafamızı götürdün. Ben de ‘’İşte ne güzel! En azından götürülecek kafalarınız var demektir.’’ dedim. Mesut Hoca, Aydın Hocam ben Portekiz’e, Hırvatistan’a, İsveç’e, İngiltere’ye ve birçok ülkeye gittim. Hiçbir yerde gürültü yoktu. Beni de oralara götürün, dedim. Aman ha! Sen zaten bizim başımıza bela olarak verilmişsin! Oralar sen yoksun diye öyle sessiz, öyle düzgün… Hem seni Avrupa’ya götüremeyiz! Oralara tarihi eser, antika sokmak yasak (Yaşlı olduğumu ima ediyor.) Mesut Hoca, sonra da yok yok, seni de Avrupa’ya götürelim, dedi. Ben, hani beni götürmüyordunuz, dedim. Hayır hayır seni de Avrupa’ya götürelim ki onlar da senden ne çektiğimizi görsünler, dedi. Avrupa organizatörümüze seslendim: Seval Hanım, dedim. Elini incelikle kaldırdı. Ben de bak Avrupa gören insanlar nasıl zarif el kaldırıyor, dedim. Mesut Hocaya; sen hiç incelmemişsin; Aristo’nun dünyayı gezerken kendini de götürmüş dediği tiplerdensin! Ejder Hoca da kalkan eller, şairlere inmeli, şairleri vurmalı, dedi! Beton mikserini getireceksin Aydın Hocanın üzerine boşaltacaksın, heykeli çıksın diye de ekledi. Ona ters ters bakınca, yani şairler ölümsüzlüğü hak ediyor hocam, dedi.
Bir çay içeyim de aklım başıma gelsin, dedim. Salih Hoca, çayla olacak iş değil, dedi. Ona kızgın baktığımı görünce hemen yelkenleri suya indirdi. Yumuşak bir ses tonuyla, ben kendimde denedim de ondan biliyorum, dedi.
Ejder Hoca kahkahamı duyunca:
-Aydın Hoca, dünya sana da kalmayacak!
Ben de ona:
-Dünya hiç benim olmadı ki bana kalsın.
Timsah gömlekli Ejder Hoca bana, Aydın Hocam, hacca gitmedin ya hükümetin vermediği 3600 ek gösterge farkını biz verelim, emekliye ayrıl, dedi.
KUŞATMADA
Yoksulluk ve zulüm/ Nasıl da kötü!
Ben/ Gökyüzünü taşıdığım yıllarımı/ Anlatacağım/ Yaşamayanlar incinmesin
Hiçbir kartalın kanatları böyle vuramazdı/ Onurlu/ Güzel/ Ve zorlu…
Yaşanan onca kamaşmadan sonra/ Bir koyu karanlık mı bu?
Anılar, gözleri hüzünlüdür!/ Ah, unutulmaya nasıl gömülür?
Düşer kalkarız, insanızdır!/ Bu kuşatma da yarılır!
Yüreğinizin Kapılarını Kıracağım (J&J Yayınları-Eylül 2019)
Bugün nevalem yok Nuran Abla, senin insafına kaldım. Ne varsa o! Nuran Abla, bugüne özel, yemeğim özel fiyata tabidir, dedi. (Şakadan fırsatçılık numarası yapıyor.) Dershane öğrencim, şimdi Türkçe Öğretmenimiz Tabip kardeşim buna itiraz etti. 60 yaş ve üzeri olanlara ücretsiz olmalı, dedi. Çorbasına ekmeği ben doğrayacağım, içine de pipet koyacağım, dedi. (Bana yaşlı demek istiyor!) Ejder Hoca, timsahın dişlerinden haberiniz yok! Aydın Hoca, isterse, bizi bile yer! Hem dişlerini hızara vermiş, bilemiş. Tabip Hoca, diğer yıllanmış hocamız Mustafa Hoca’nın da çorbasına pipet ekleyelim, dedi. Mustafa Hoca, acı çok güzel olur, ben acıyı severim, dedi. Gariban Mustafa Hoca kulağı ağır işittiği için pipeti, biber diye anladı. Hocalarımız, bunlara bir de işitme cihazı vermeliyiz, dediler. (Burada kahkaha sesleri…)
Öğretmenler odasında Alan Değiştirme Formu dolaştırılıyordu. Ejder Hoca, Aydın Hoca alan değiştirmek istemiyor musun? Söz gelimi Mezarlıklar Müdürlüğü’ne falan geçmeyi(!) Hani sırası gelen gitmesini bilmeli, dedi. Rehberimiz Metin Hoca hapşırdı. Ona çok yaşa dedim. Menderes Hoca bana bakarak ‘’Bence tadında yaşamak, çok yaşamaktan iyi olabilir.’’ dedi. Ve döndü bana gazetedeki yazınızı okudum deyince ben yazıyı daha okumamış öğretmen arkadaşları kastederek ‘’Kardeşin duymaz, eloğlu duyar!’’ dedim. Mesut Hoca da benim gürültücü olduğumu ima ederek ‘’Çok duyuyoruz, çok duyuyoruz. Sorun orada.’’ dedi.
Kızıma aldığım gitarın teli koptuğu için öğretmenlere bunu nerede onarabilirim, dedim. Ejder Hoca bana ‘’Aydın Hoca gel birlikte gitar kursuna gidelim. Alzheimer'e iyi geliyor.’’ Ben ona, gitar çalmasını öğrenirsem gördüğüm ilk güzel kadının balkonunun altında serenat yaparım da başım belaya girer, dedim. Bana, serenat yapılacak kimse kalmadı, sen git huzur evinde serenat yap, dedi.
Aramıza yeni katılan Moğol Öğretmenimize, bundan sonra sana Ulubatlı Hasan diye sesleneceğim, dedim. Niye hocam, dedi. Sen mehter çaldıklarında surlara çıkacaklardansın da ondan, dedim. Hocam çıksam da tarihimize sahip çıkmak için hani diyorum. Menderes Hoca hemen lafa karıştı: Bu Ulubatlı Hasan da filozof olmuş, sen şairsin, Salih Hoca da sinemacı! Vah, vah, vah! Ülkemizin hali budur işte, dedi.
EY, ACI DOLU ANADOLU!
Korkunun istilasında/ Yüreklere susturucu takılmış/ Yüzlerde masklar/ Yuh, olsun!/ İnsanlara yazık oluyor!/ Bu “maskeli baloda” ben yokum!/ Bu, bilinsin istiyorum!/ Ne düşünüyorsam, ben onu söylüyorum/ Ucunda ölüm de olsa/ Eşit ve özgür bir hayat adına/ Bir şairin olarak söylüyorum ey Anadolu!/ Ey, sen diye seslendiğim çoğul vefasızlık!/ Seslen, inandır beni ortak geleceğimize/ Uzat güneşli ellerini/ Işıklı/ Işıltılı/ Ve kamaşık/ Gerekçelerim olsun birlikteliğimize/ Beni anlıyor musun? (28 Ağustos 2016)
Amed’in Kelebeği (J&J Yayınları-Eylül 2018)
Haftaya, Okul Diyaloglarının ikincisinde buluşmak dileğiyle sevgiler, saygılarımla…
Aydın ALP Ocak 2020