Dicle Haber ajansının sabah saatlerindeki bir haberini okuyorum. Haberin başlığı çarpıcı. Bir veya daha çok çocuğun şahsında bir bütünlüğe hitap ediyor.
‘Babasız büyüyen çocuklar ülkesi’ başlıklı haberden yola çıkarak, ‘Babasız veya oğulsuz büyüyen insanların var olduğu bir ülke’ gibi düşünmeye başladım. 1960’lı yıllardan başlayarak 2014’lü yıllara kadar uzanan tabloyu karşıma koydum. Yaşam trafiği bu yıllara denk gelenlerin her zaman böyle bir tablosunun olduğunu biliyoruz. Tutuklama, işkence, cezaevi, idam gibi insanlık suçunun işlendiği bir ülkenin bireyleri olarak, bu suçların işlendiği zamanları, tarihleri, günleri de doğal olarak hafızalarımızda canlandırıyoruz.
Çocuklar işkence gördü, cezaevlerine atıldı, idam edildi, infaz edildi, babalar-anneler bunları görerek, yaşayarak büyüdü. Babalar cezaevlerine atıldı, işkence gördü, infaz edildi çocuklarının tanıklığında çocuklar bunları yaşayarak büyüdü bu ülkede. Çocukları babaları ile babaları çocukları ile ‘Terbiye’ etmeyi düşünerek bunu ilke edinen bir zihniyetle yönetilen ülkenin çocukları olarak hiç mutlu olamadık, büyüdük mutsuzluğumuz hala devam ediyor.
Çocuklar hala uzattıkları ellerini cezaevlerindeki babalarına dokunduramıyor. Babalar-anneler tel örgüler ardındaki çocuklarının siluetiyle yarım ve buruk bir mutluluk yaşıyor gelecekte birlikte olmak umuduyla.
Bir tarafta babalarından dolayı şanslı diğer tarafta şanssız çocukların yaşadığı bir ülkede eşitlik-adalet-hak-hukuk tartışmalarının gölgesinde yol alıyoruz. Elbette ki çocukların babalarını seçme şansı yok. Baba diye Devleti bağrımıza basacağız, ancak Devlette bizim anladığımız gerçek anlamda ‘Devlet baba’ değil, olmak gibi bir gayreti de yok.
Çocuklar hala renklerle fişleniyor bu ülkede askeri tatbikatlarda olduğu gibi Dost-düşman kuvvetler misali. Mavi (dost), Kırmızı (düşman) işaretleriyle işe girişlere ayar veriliyor.
‘Derin’, ‘Paralel’, ‘Karanlık’, yani bizim göremediğimiz her kılığa sokuldu bu devlet, bir tek ‘Baba Devlet’ olmasına izin verilmedi. Bizde her türlü ‘babasız büyüyen ülkenin çocukları’ olmaya alıştık…
Babaları ve paralarıyla mutlu olan çocukları izliyoruz.
Peki, nereye ve ne zamana kadar?