Çocukluktan itibaren arkadaşlar. Aralarındaki bağ hiç kopmuyor. Üçünün de yaşam öyküsü farklı ama üçünü bir araya getiren müzik oluyor. Onlar müziğe bağlanıyor, müzik de onları bağlıyor. Ayrı alanlarda müzik icra etmeleri onları tatmin etmiyor. Farklı tarzda çalmak istiyorlar. Bir araya gelip Sazkar isimli grubu kuruyorlar. Çeşitli mekânlarda taksim yapıyorlar. Benzerlerinden farklı olarak çok sesli bir müzik icra ediyorlar. Özellikle moral desteğe ihtiyaç duyan yaşlı bakım evlerine, kadın sığınma evelerine, çocuklara gönüllü olarak çalıyorlar. Çocuklara müziği sevdirmek için gönüllü eğitmenlik yapıyorlar. Bir çok yörenin müziğinden, çok dilli olarak müzik icra eden Sazkar grubunu oluşturan; John Fikret Reynolds, Hasan Bükülmez ve İhsan Korkma ile ilginizi çekecek, keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
İlginç bir yaşam öykünüz var kısaca anlatır mısınız?
JON FİKRET REYNOLDS: Benim de ilginç bir yaşam öyküm var. Ben çifte vatandaşım. Annem Ankaralı, öz babam ise Amerikalı. Onların hikayeleri ise şöyle oluyor: Babam askeri personel olarak Ankara Balgat’a bir görev için geliyor. Babam caddede yürürken; annem arabayla ona çarpıyor ve küçük bir kaza yaşanıyor. Bu şekilde ilginç bir tanışmaları oluyor. Sonunda evleniyorlar ve Amerika'ya gidiyorlar. Ben orada Sen Diego’da doğuyorum. Bir süre sonra anlaşamayarak boşanıyorlar ve ben annemle birlikte Ankara'ya dönüyoruz. Geçirdiğim bir kulak rahatsızlığından dolayı annem beni Dr. Selim Ölçer’e götürüyor. Dr. Selim Ölçer’le annemin arkadaşlıkları gelişiyor ve evleniyorlar. 2001 yılında babamın tayini Diyarbakır’a çıkıyor. O tarihten beri de Diyarbakır’da yaşıyoruz. Dr. Selim Ölçer de beni sahiplenerek öz babam gibi büyütüp, okutuyor.
DEDEM MÜNİR NURETTİN SELÇUK'UN ÖĞRENCİSİYMİŞ
Müzik hayatınız nasıl başladı?
Annemin babası rahmetli dedemden ilham alarak onun sayesinde müziğe başladım. Annemin anlattığına göre dedem; Münir Nurettin Selçuk'un öğrencisiymiş. Müzikle tanışmam çok ilginç oldu. Ben küçük tuşlu küçük bir orgla başladım. Okulun zil sesi ile ben orgda melodi çıkartmaya çalıştım. O zaman 4 yaşındaydım. Sonra bağlamaya heves sardım. Küçük yaşlarda da Bülent Ersoy, Zeki Müren, Grup Laçin’i dinliyordum. Benim müziğe başlamam Türk müziği ile oldu. Bağlamadan sonra da uda merak sardım. Udu elime alınca çok hoşuma gitti. Udun gövdesi kalbe doğru dokunur. Orada güzel bir tınlama oldu. Daha sonra Diyarbakır Güzel Sanatlar Lisesi'ni kazandım. Güzel Sanatlar Lisesi'ni bitirdikten sonra da Dicle Üniversitesi Türk Müziki Konservatuar bölümüne girdim. Ud bölümünden mezun oldum. Mezun olduktan sonra çalışırken bir araya geldik. Nasıl etkinlikler, oluşumlar yapabiliriz diye konuşurken böyle bir oluşum içerisine girdik. Ud ile müzik hayatıma devam etmekteyim.
Değişik bir tarzda müzik icra ediyorsunuz. Udun müzik dünyasında belli bir yeri var. Niçin fasıl tarzını tercih ettiniz? Bilinen klasik saz ekibini oluşturmadığınız da fasıl yapıyorsunuz?
Arkadaşlarla bu konuyu aramızda konuştuk. Bölgede 3 kişilik böyle musiki yapan bir grup yok. Arkadaşlarla daha önceden de tanışıyorduk. 2017 yılında bir araya geldik. Sazkar adlı fasıl grubumuzu kurmaya karar verdik.
Grup kurmaya karar verirken neleri tartıştınız, nasıl karar verdiniz?
Her üçümüzde çocukluktan beri arkadaşız. Her birimiz de bazı sanatçılara çalıyorduk. Daha sonra bu işe gönül verenler olarak; böyle bir grup kurmaya karar verdik.
Yaptığınız müziğe ilişkin ne söylemek istersiniz? Çünkü sürekli bir yenilik peşindesiniz?
Fasıl adı altında oluştuk. Bu bölgemizde olmayan bir tarzda müzik yapıyoruz. Normalde bir sanatçı vardır ve sanatçının arkasında 5-6 kişilik sazlar vardır. Biz üç kişilik bir grup olarak bu oluşumu yakaladık.
Sizin bu tarzınızda çalan başka bir müzik grubu var mı?
Hayır yok. Böyle bir tarzı ilk kez biz deniyoruz.
Kürt müzik faslını da denediniz mi? Ne tür tepkiler aldınız?
Denedik. Bunu provalar olarak yaptık. Benim dilim Kürtçeye zor dönüyor. Çalışma aşamasındayız. Bu konuda başarılı olacağımıza inanıyorum.
Sahnede çaldığınız Kürtçe fasıla ne tür tepkiler geldi?
Gayet olumlu tepkiler geldi. Kürt müziğinin içerisinde aynı makamlar olduğu için fazla bir yabancılaşma çekmedik.
Niye bağlama veya saz değil de ud? Bir araya gelerek farklı tarzda müzik icra etme fikri sizde nasıl oluştu? Çocukken sizi müziğe sevk eden oldu mu?
Hasan Bükülmez: Öncelikle rahmetli babam beni bu konuda çok teşvik etti. Babam aynı zamanda; Diyarbakır Devlet korosunda kanun sanatçısıydı. 7- 8 yaşlarında müziğe hevesim açıkçası yoktu. O yaşlarda daha çok futbolla ilgileniyordum.
Ağabeylerim de müzisyendi. Onlar piyano çalarken dinliyordum. Ağabeylerim olmadığı zamanlarda piyano çalıyor bazen de şarkı söylüyordum. Onlardan habersiz böyle çalarken bir gün babam gizlice dinlemiş. Çalmamı beğendiği ve bendeki yeteneği gördüğü içinde gidip bana bir org alıyor. Küçük yeşil bir orgdu. ‘Bununla uğraşarak kendini geliştir.’ Dedi. Böylece babamın da teşvikiyle müziğe başladım. Daha sonra da rahmetli babama özenmeye başladım. O zaman 9-10 yaşlarında idim. Müzik artık gözümde daha farklı gözükmeye başladı. Enstrüman bana büyülü gelmeye başladı. Bu sefer de gizli gizli kanun çalmaya başladım. Bir gün kanun çalarken babam denk geldi. Bana;’Sen bayağı çalıyorsun’ dedi. Babam bana ders vermedi. Baba evlat ilişkisinin resmiyeti olmaz dedi. Bende; Diyarbakır Devlet Korosunda derslere başladım. Fırsat bulduğunda aralarda yine futbol oynamaya gidiyorum. Konservatuardaki dersler beş altı ay sürdü. Nota, nazariyat, kanun derslerini gördüm. Bu derslerin bana önemli bir katkısı oldu.
YİRMİ GÜN ÇALIŞARAK UD SATIN ALDIM
Artık profesyonel bir şekilde çalıyordum. O zaman 16 yaşlarında idim. Kendime ait bir kanunum yoktu. Biraz parada kazanıyordum. Babam kendi kanunu benden aldı. ‘Artık para kazanıyorsun, kendi müzik aletini kendine alacaksın’ dedi. Bana; ‘20 günün var, bunu alacaksın’ dedi. Pahalı bir enstrümandı. Kara kara düşünüyordum, nasıl alacağım diye. Sonra gece gündüz çalıştım. Kanun çalarak müziğe devam ettim. Halk oyunları yarışmasına, düğünlere gidiyordum. 20 gün içerisinde kendime kırık dökük bir kanun almayı başardım. Artık kendime ait bir müzik aletim olmuştu.
Bir taraftan okula devam ediyor bir taraftan da akşamları düğünlere, çeşitli etkinliklere giderek para kazanıyordum.
Birkaç yıl geçtikten sonra artık kanun dersi vermeye başladım. Böylece 17 yıldır müzikte bu şekilde uğraşıyorum. Liseyi bitirdikten sonra Halk Eğitim'de de koro çalışmaları ve kanun dersleri vermeye başladım. Bazı etkinliklerde de yer aldım. Diyarbakır’da aralarında öğrencilerimin de olduğu yetenekli çocukları ses yarışmasına hazırladım. Yarışmada ödül alamayanlara da gönlü kalmasın diye onlara da küçük hediyeler aldık. Sur içinde oturanlardan maddi durumu iyi olmadığından dolayı okuyamayanlar vardı. Halk Eğitim Müdürü ve arkadaşlarımızla beraber destek vererek, durumu iyi olanlardan rica ederek onlara burs sağlamaya çalıştık. Hala da Halk Eğitim'de Göreve devam ediyorum.
SAZKAR FASIL GRUBUNU KURMAYA KARAR VERDİK
Fasıl grubunu oluşturduğunuz arkadaşlarla ne zamandan beri tanışıyorsunuz?
Hepimiz ayrı ayrı çalışıyorduk. Hiçbir zaman mutlu değildik. İstediğimiz müzik tarzını, bölgede bir tarz değil de olmayan bir tarz bize heyecan katacaktı. Bir gün Fikret Hoca ile beraber yeni bir şeyler yapalım diye konuştuk. Hem yaptığımız işten mutlu olacağımız hem de dinleyenleri mutlu edebileceğimiz bir tarz üzerine sohbet ettik. İhsan Hoca ile bu konuşmamızdan sonra bazı imkânlarımızı zorlayarak bir araya geldik. Böylece üç kişilik fasıl grubumuzu oluşturduk.
Bireysel çalışmalarınız artık sizi tatmin etmediği için mi bir müzik grubu kurmaya karar verdiniz?
Alışılmışın dışında bir şeyi yapmak istiyorduk. Çünkü bizim mutlu olmamız lazım ki karşımızdaki insanlara da bir enerji verelim. Bu fasıl grubunda neler icra ederiz dedik. Arabesk, fantezi, rock, pop yapabilir miyiz, ilginç olabilir mi? Diye başlayan sohbetlerden sonra; Sazkar grubu olarak müziğimizi icra etmeye başladık.
SOSYAL DESTEK ÇALIŞMALARINA KATILMAK BİZİ DE MUTLU EDİYOR
Müzik dışında başka çalışmalarınız da oluyor mu?
Grup olarak insanların mutlu olması, bir süre de olsa onlara hoşça vakit geçirmek bizi de çok mutlu ediyor ve bundan çok zevk alıyoruz. Bu yüzden bazı sosyal projelerimiz de oldu. Çocuk Esirgeme Kurumu, kadın sığınma evi, otistik çocuklar, huzur evi gibi kurumlarda belirli zamanlarda konserler verdik. Bu çalışmalarımız hala devam ediyor.
Konserleri verirken neler hissediyorsunuz? Bu mekânlarda konserler verdiğinizde neler hissediyorsunuz? Ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Onların küçücük gülümsemeleri bile üçümüz içinde inanılmaz bir mutluluktu. Bize dünyalar verirse bile o kadar mutlu olabileceğimizi düşünmüyorum. Küçücük bir konser bile o çocukların o kadınların çektikleri acılarını bir an bile olsa unutmalarına yetiyor. Sevgiye ve o duyguya ihtiyaçları var. Buna benzer bir projemiz daha var. Dicle Üniversitesi Onkoloji bölümünde yatan, orada kanserle mücadele eden hastalarla ilgili olarak bir proje düşünüyoruz. Şu an onun alt yapısını oluşturuyoruz. Orada da belirli günlerde gücümüz yettiği ölçüde, onlara konser vermeyi düşünüyoruz.
BABAMDAN HABERSİZ MÜZİK KURSLARINA KATILDIM
Sizin müzik maceranız nasıl başladı?
İhsan Korkma: Diyarbakırlıyım. Müzik hayatım ilkokul yıllarında başladı diyebilirim. Ailem karşı çıkmış olsa da amcamın sayesinde başladım. Müziğe olan ilgimden dolayı amcam bana bir bağlama aldı. Yenişehir Belediyesinin bağlama kurslarına katıldım. Babam da belediyede çalıştığı için ondan gizlice kursa gidiyordum. Çünkü babam okumamı istiyordu. Başka şeyle ilgilenince okumayacağımı düşündüğünden bu yüzden müzikle ilgilenmeme karşı çıkıyordu. Bana; ’Derslere odaklan, müzik sana ne getirecek.’ diyordu. Belediyedeki müzik hocaları babamı tanıdığı için benden bahsediyorlar. Hocalarımın; müziğe olan ilgimden dolayı beni övmeleri babamı mutlu etmişti. Babam eve geldiğinde gülümsüyordu. Bana hocaların senden çok memnun kursa gidiyorsun.’ Dedi. Ama yine de okula ağırlık vermemi istiyordu. Babama dedim ki;’Ben müziği çok seviyorum.’ Okulda derslerimi de aksatmıyordum. Kaza sonucu bağlamam kırıldı.
RİTİM SESİ BENİ CEZBETTİ
Yine belediyedeki kurslara devam ediyordum. Bir gün ritim dersinin olduğu bir sınıfa denk geldim. Ritim sesi beni cezbetti. Bendil, darbuka, arbane çalıyorlardı. O an bağlama gözümün önünden silindi. Ritim beni daha çok heveslendirmişti. Bir çocuk korosu vardı. O zaman ritim çalan arkadaş gelmemişti. Hoca nerede kaldı derken; ‘Hocam ben çalmak istiyorum.’ dedim. Hoca; ‘Çalıyor musun? Dedi. Fakat ben hayatımda hiç ritme dokunmamıştım. Buna rağmen; ‘Ben çalıyorum.’ dedim. O sırada bir iki şarkıya eşlik edince, çaldığımı fark ettim. Bu sefer ritim dersine yazıldım. Birkaç ay sonra beni direkt koroya aldılar ve sahneye çıkmaya başladım. Belediyede çocuk korosundaydım. Birkaç yıl sonra orda derslere girmeye başladım. Gelen öğrencilere yardım ediyordum. Arbaneye yöneldim. Bu arada okulda devam ediyordu. Lise yıllarında artık sahneye çıkmaya ve para kazanmaya başladım. Konserlere çıkıyor ve yarışmalara gidiyordum. Uzun bir süre Kürt müziği ile ilgilendim. O dönemde belediye çocuk korosunda Kürt müziği de çalıyorduk.
SUR'DA GÖNÜLLÜ EĞİTMENLİK YAPTIM
Arbanede farklı teknikler kullanmaya başladım. Böylece müzikte 15 yılımı bitirdim. Diyarbakır Dicle Üniversitesinde Türk Müziği Devlet Konservatuvarı'nda 4 yıl okudum. 4 yılda Türk müziği enstrüman, repertuar eğitimi dersler aldım. Ritim hala devam ediyor. 15 yıldır ritim çalıyorum. Bunun haricinde gönüllü eğitmenlik yaptım. Çünkü ders aldığın zaman ücret ödememiştim. Profesyonel olunca ben de faydalı olacağım diye. 6 yıl boyunca Sur içinde Çocuk Kütüphanesinde gönüllü ders verdim. Demir Otelin arkasında İsveç'li Astret Lingel isimli bir bayanın burada çocuklar için kurduğu kütüphanede gönüllü olarak ders veriyordum. Şu an orası kapanmış ve yerinde Mahabat Cafe açılmış. Maddi durumu iyi olmayan çocuklara ders veriyordum. Yetiştirdiğim bazı öğrencilerim şu an hoca olmuşlar. Konserlere gidiyorlar. Van’lı çocuklar için bir proje vardı. Onlardan bir kaç kişiye ritim eğitimi verdim. Van’lı çocuklarla birlikte İstanbul'da gösteri yaptılar.
Arkadaşlarla çocukluktan beri tanışıyoruz. Farklı müzikler yaptık. Farklı kişilerle çalıştık ama istediğimiz müziği yapamıyorduk. Bütün kazancımı enstrümana yatırdım. Bu işi sevdim ve buna gönül verdim. Yaptığım meslekten dolayı da çok mutluyum. Her ne kadar zorlukları olsa da bu bu seviyeye gelmek için de gece gündüz çalıştık. Şu an arkadaşlarımla mutluyum. Çünkü istediğimiz müziği icra ediyoruz.
Çok dilli olarak müzik de yapıyoruz
Bir de Türk müziği enstrümanları ile farklı müzik tarzları yapmaya başladık. Bu enstrümanlarla rock çalınmaz ama biz rock da çalıyoruz. Halk müziği de çalınmaz ama biz bununla türkü de söylüyoruz. Bunun haricinde enstrümantal müzikler de yapıyoruz. Böylece repertuarımızı genişlettik. Her yöreden çok dilli olarak; Ermenice, Kürtçe, Arapça, Romanların ve Bulgarların yaptığı müzik tarzlarını da yapıyoruz. Bütün enstrümanları harmanlayıp güzel bir müzik tarzı ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. Bunu bu bölgede ilk başlatan da biziz. 3 kişiyle 3 enstrümanla ve farklı bir tarzı yakalamışız. Çevremizden güzel tepkiler de alıyoruz. Gönüllü olarak birçok yere gidiyoruz. Bizi çağıran her kuruma hiçbir şey gözetmeksizin gidiyoruz. Yeter ki insanlara bir faydamız olsun, Diğerlerine bir önayak olalım. Gençlerimiz enstrümanları tanımıyor, çocuklara tanıtıyoruz. İlgilerini çekiyor. Bizimle beraber şarkı söylemek isteyen arkadaşları da katıyoruz. Hep beraber eşlik ediyoruz. Daha güzel şeyler ortaya çıkıyor.
Müzik sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ben çocukluktan beri Halk Müziği dinlerdim. Türkü programlarını kaçırmazdım. Arif Arif Sağ, Musa Eroğlu, dengbejleri dinlerdim. Silvanlı ve koçer olduğumuz için bizde dengbejlik çok yaygın. Amcalarda, dayılar da hala dengbejlik geleneği var. Hala köyde bir araya geldiğimiz zaman, o eserleri okuyorlar. Bu kültürün içinden geldiğimiz için ben de bunu devam ettirmek istiyorum. Ailemde müzikle ilgilenen kuzenlerim var. Onlar da farklı enstrümanlar çalıyor.
RİTİM BENDE BAMBAŞKA BİR DUYGUDUR
Aile ve akraba çevreniz genelde dengbej kültürüne daha fazla yatkın, sizin bu tarzınızı nasıl değerlendiriyorlar?
Ritim çaldığım için bütün tarzları ayak uyduruyorum. Çoğu zamanımı Arbani ile geçiriyorum. Arbanide farklı teknikler bulmaya çalışıyorum. Ritim olayı bende bambaşka bir duygudur. Çünkü yolda yürüdüğün zaman bile bir ritimle yürüyorsun. Kalp atışın bile bir ritimle çalışıyor. Ritim canlı yaşamın her alanındadır.
Ben etnik müzik çok dinlerim. Her halkın müziklerinde çalınan ritimleri harmanlayıp; Türk müziğine Kürt müziğine uyarlamaya çalışıyorum. Sahnede de farklı enstrümanlar kullanıyorum. Ayağıma mesela zil takıyorum, bizim kültürde bu yok. Hintlilerin kullandığı enstrümanlardan kullanmaya çalışıyorum. İranlıların kullandığı enstrümanlardan olsun hepsini böyle sentezleyip, yaptığımız müzik tarzına uyarlamaya çalışıyorum.
Devamlı bir arayış içerisinde müzik hayatınıza devam ediyorsunuz?
Arayış böyle devam ediyor ve bunun bir sonu yok. Çünkü her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Doğada bulunan materyallerle ritim üretmeye çalışıyorum. Bununla ilgili mesela bir masada bile belli bir ritim çalıyorum. Tepsiyle, bidonlarla ritim çalıyorum. Çocuklar gördüğü zaman da çok seviniyorlar.
Ders verdiğim zaman maddi durumundan dolayı enstürman alamayan çocuklara, su ve cola kutularına çakıl taşı bırakıp enstrüman yapıyoruz. Bu çocukların çok ilgisini çekiyor. Bu konuda 150-200 çocuğa ders verdim.
Başka şehirlerden, bazen de dünya müzisyenleri ile bir araya gelme şansım oldu. Mısırlı Ahmet var bu konuda dünya çapında, Diyarbakırlı İzzet Kızıl hocamız var, etnik ve caz müziğinde dünyanın en iyilerinden. Her zaman onlardan bir şeyler öğreniyorum.
Müzikte ritmin önemi ne?
Müzikte on kişilik bir orkestrada bir bağlama olmazsa yine olur, bir kanun, bir keman, ud ve gitar olmasa da olur. Ama ritim olmadığı mı; o on çakışır, birbirine girer. Yani ritim müziğin alt yapısıdır ve beynidir. Müziği yönlendiren, o trafiği, akışı düzenleyen ritimdir. O yüzden müzikte ritim olmazsa olmaz. İnsanın kalbi nasıl düzenli atmadığı zaman kalp yetmezliği oluyorsa; orkestralarda da ritim olmadı mı müzik aletlerinden çıkan sesler de birbirine girer ve müzik olmaktan çıkar.
ESKİDEN KÜRT FASLI KULLANILMIŞ
Kürt faslı eskiden kullanılmış mı? Araştırdınız mı?
Kullanılmış.
İbrahim Korkma: Mehmet Şeyho onlar genellikle bu tarza kullanmışlar. Bızık dediğimiz enstrümanla çalmışlar. Burada da onların eserlerini hala dinliyoruz. Yeri geldi mi de çalıyoruz. Ahmedi Xaninin şiirleri bestelenmiş. Onların festivali'ne katıldık. Van Bahçesaray’da, Ağrı Doğubeyazıt'ta. Orada da sahnede fasıl tarzında icra ettik. Farklı Kürt müziği yapan bir grupla çalmıştım. Olumlu tepkiler aldık. Kürt müziği ve Türk müziği makamsal olarak birbirine benziyor. Usul bakımından da hemen hemen aynı. Her ikisinde de 2 zamanlı, 4 zamanlı, 10 zamanlı. Aynı terimler her ikisinde de var. Makam olarak, ritim olarak aynı. Birbirinden esinlenmişler.
Müzikte yeni tarzları yakalamak için hem günümüz müziğini hem de geçmiş zamanda Mezopotamya müziğini araştırıyorsunuz. Ne tür sonuçlar elde ettiğiniz ve nasıl besleniyorsunuz?
O zamanki şartlarda yapılan müziklerin ses ve çalma tekniklerini, kullandıkları enstrümanları araştırıyoruz. Taş plakları inceliyoruz. Grupdaki arkadaşlar olarak daha önce bestekarlarla da çalma şansımız oldu. Onlara da yetiştik. Müziğe, 50-60 yılına vermiş bazı duayenlerle de görüşme, sahneyi paylaşma şansımız oldu. Onların geçmiş müzik tarzları, günümüz müzik tarzları üzerindeki konuşmalarımızda fikirleri bizim müziğe bakış açımızı değiştirdi.
Bu otoritelerin bu konuda önerilerine oldu?
Bu müziğimizi yaşatmamızı, kültüre sahip çıkmamızı önerdiler. Çünkü müziğe sahip çıkan bir neslin yok. Bunu biz devam ettirmeye çalışıyoruz. Günümüzde etno müzikler, bilgisayar sistemli müzikler daha çok rağbet görüyor. Biz de kendi kültürümüze, müziğimize, gelenek ve göreneklerimize ait müzik tarzlarını tarzlarında çalıyoruz.
MÜZİĞİN EVRENSELLİĞİNİ YAŞAYARAK GÖRDÜK
Araştırmak için gittiğiniz yerlere oldu mu?
Muharrem Ertaş ve Neşet Ertaş’ın yaptığın bozlak tarzı için Kırşehir’e gittim. Yunanistan'da festivale katıldım. Dünyanın birçok ülkesinden müzik grupları gelmişti. Onların yapmış olduğu tarzlara baktık. Bulgarlar'ın, Romanların yapmış olduğu müzik tarzlarına baktık. Bunların hepsi birbirlerinden besleniyorlar. Dünya müziğinde de bu var. Sadece bölge olarak farklı ama bizim müziğimize ilgileri müthiş derecede yüksekti. Kendi müziğimizi orada yaptığımız zaman inanılmaz olumlu tepkiler almıştık. Onlar da böyle değişik tarzlar görmek istiyor. Türküleri harmanlamıştık. Diyarbakır türküleri söylemiştik. Çok alkış aldık.
Mardin’de Sokak Sanatları Festivalinde farklı ülkelerden gelen grupla çalma şansım oldu. Amerika'dan, İspanya'dan, Fransa’dan, İran'dan, İngiltere'den, Latin Amerika'dan gelen gruplar vardı. Kendi enstrümanların da getirmişlerdi. Ben arbane götürmüştüm. Birbirimizin dilini bilmiyorduk ama ortak bir noktada buluştuk. Bir iki prova ile harika bir konser çıkartmıştık. Müzik birleştirmişti bizi. Müzik evrenselliğini yaşayarak gördük. Müzik dünyanın dilidir. Barış'ın dilidir. Çünkü sanatla uğraşan, müzikle uğraşan toplumlar her zaman ileri seviyelere gelmişlerdir. Müzikle uğraşan insandan kötülük de, zarar da gelmez. Bir kişi enstrüman öğrendiği zaman hem düşünce yapısı hem de bulunduğu ortam değişiyor. Suç işlemeye meyilli çocuklar müzikle eğitildiği zaman bambaşka bir insan oluyorlar. Müzikle uğraşan insanlar suç eğilimi taşımıyor. Müzik insanın ruhun eğitiyor, insanı iyi özelliklere yöneltiyor. Olaylara daha olumlu tarafından bakmaya yöneltiyor. İnsanı doğasever, insan sever yapıyor. Aslında insanı kendi özüne döndürüyor.
MÜZİK İNSANIN RUHUNU GÜZELLEŞTİRİR
Çünkü toplum ayakta tutan kültürdür. Edebiyat bir ayağı ise müzik de diğer ayağını oluşturmaktadır. Edebiyatla, müzikle uğraşmayan bir toplum zaten kuru bir toplumdur. Müzik dinlemeyen bir insan ruhsuzdur. Potansiyel olarak her türlü kötülüğü içinde barındırabilir. Doğaya da kendi cinsine de zarar verir.
Hasan Bükülmez: İran ve Irak tarafından gelen arkadaşlarla bir arada bulunarak müzik yapma şansımız oldu. Çok da keyif aldık. Sait Yusuf’.la kısa bir dönem çalışma sansım oldu. Gerçekten çok değerli bir sanatçı, bir üstattır. Bizim buradaki bağlamaya benzer bızık diye adlandırıyorlar. Bu müzik kültürünü buraya da taşımayı düşünüyoruz. Çocukların müzikle uğraşması onlara inanılmaz derecede iyi geliyor. İstenmeyen yönlere kaymasını engelliyor. Onların ruhunda, kültüründe, kişiliğinde önemli değişiklikler yapıyor. Müzik hastalara bile iyi geliyor. O yüzden önümüzdeki dönemde olanaklarını oluşturursak çocuklarla ilgili de bir projemiz olacak.
Medya araçlarında görseller varken, ağırlıklı olarak popüler kültüre yöneliyorlar. Gençler görselliği, sanatsal içeriği zayıf olan popüler kültüre yöneliyor. Halbu ki, kaynağını geçmişinden alan kültür daha kalıcıdır.
Kendi kültürünü bilmeyen bir nesil bence kötü bir nesildir. Bizim müziğimiz dışarıda önemli rağbet görüyor. Müzik tarihimiz de çok eskilere dayanıyor.
ELEKTRO SAZLARDA RUH YOK
Mezopotamya'da kullanılan müzik aletleri ile batıda kullanılan aletleri karşılaştırdığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz?
İnanılmaz bir zenginlik ortaya çıkıyor Ve bu zenginlikleri yaşatmak gerekir. Yaptığımız araştırmalarda da bunu görüyoruz. Batıdaki daha çok teknik aletler.
Bu aletlerin ruhu ve canlılığıyla bölgede kullanılan aletler arasında nasıl bir fark var?
Bizim kullandığımız aletler tamamen otantik ve canlı. Batıda ise elektronik aletlerin çoğunlukta kullanıldı bir müzik. Bu ne kadar insanın ruhuna işleyebilir ki. Bizim kullandığımız aletler; ruha, duygulara hitap ediyor. Diğer ülkelerde o Koma dediğimiz ses yok. Bizim esntürmanlarda istediğin her türlü sesi çıkarabiliyorsun. Yarım ses olayı onlar da yok, onlar da müzik terimiyle tam ses var. Bizim enstrümanları çalarken karşıdaki o duyguyu çok rahat alabiliyor. Elektrosazın nağmelerinde ise çalanın duygusu yoktur.
Dengbej müziksiz bir söylemedir. Söyleyen ritmi kendi gırtlağıyla çıkarırken duygusunu da katıyor. Dengbejler size nasıl ilham oluyor?
Ben sürekli Sur içinde Dengbej Evi’ne haftanın belirli günleri gidip orada oturup dinliyorum. Çalarken o an gözümüzün önünde canlanıyor. Bu duygu bizi sarıyor ve o anı yaşıyormuş gibi hissederek, yaşayarak çalıyoruz.
Çocukluktan itibaren başlayan müzik yolculuğunuzun devamını diler, bu yoğunluk içinde bu sohbet için bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Bizde size bu duyarlı çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ederiz. Hayatınızdan müzik eksik olmasın.
Mümin Ağcakaya / Özel Röportaj