Bir kamuoyu yoklaması yapılsa acaba ne kadarımız mutluyuz? Ancak çevremize baktığımızda çoğu insanın mutlu olamadıkları medyaya da yansımakta ve görülmektedir. Mutlu olamamamızın altında önemli ölçüde üçlü hanelere doğru giden enflasyonun yarattığı hayat pahalılığının, iş bulamama, geçinememe kaygısının önemli bir rolü olmaktadır.
Tabi insanların mutsuz olmasının tek sebebinin sadece ekonomik olmadığı da bilinmektedir. Bununla beraber hak, hukuk sorunlarının yarattığı ciddi bir güven duygusu da önemli bir rol oynamaktadır.
Mutluluk konusunda BM 2012 yılından beri Dünya genelinde bir araştırma yapıyor. BM’nin hazırladığı Dünya Mutluluk Raporu var. Bu rapora göre Türkiye geçen sene 93. sırada yer alırken, bu sene 149 ülke arasında 112. sıraya gerilediğimiz belirtilmektedir.
Raporda mutlu ülkeler arasında ilk on sırayı oluştururken en mutsuz ülke olarak Afganistan gösterilmektedir.
Raporda mutluluk sıralamasında ilk başlarda yer alan ülkelerde, insanların mutlu olmasında temel etkenin sadece ekonomilerinin güçlü olmasından kaynaklanmadığı vurgulanmaktadır. Bu ülkelerin ortak özelliği ise; sadece ekonomilerinin güçlülüğü değildir denmektedir. İnsanları neyin, hangi koşulların mutlu ettiğini ise; bu ülkelerde kişi başına düşen gelirden alınan payın, aldıkları sosyal desteğin, sağlıklı yaşam sürelerinin, vatandaşların kendi yaşamlarıyla ilgili karar alabilme özgürlüklerinin, toplumsal dayanışma duygu düzeyinin, hükümete ve kurumlara duyulan güvenin, ülkedeki yolsuzluk düzeyinin, gelir eşitliğinin, sosyal dayanışma ağlarının önemli etken olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Bu koşulların hayat beklentisini arttırdığı için insanların geleceğe ilişkin ütopyalar oluşturabildiklerini, hayallerini canlı tutabildiklerini ve bu yüzden de raporda yarınlarından kaygısız olan insanların daha mutlu olduklarını belirtilmektedir.
Mutluluk sıralamasında neden bu kadar gerilerde seyrediyoruz? Neden mutlu olamıyoruz. Neden sürekli geleceği fulu görüyor ve kendimizi boşlukta hissediyoruz? Güzel hayaller kuramıyoruz?
Mutlu olmayınca, yaşamdan zevk alamayınca, yaşama tutkuyla bağlanamayınca insan içten gülmesi bir tarafa, gülümsemesi bile gerçeği yansıtmamaktadır. Kaygıların bir örümcek ağı gibi bizi sarıp sarmaladığı, hayatımızı amaçsızlaştırdığı koşullarda, elimizdekini de kaybetme korkusunu, kaygısını yaşarken; doğanın renkleri bile siyah ya da beyaza bürünmektedir. Bu koşullarda yaşamak zorunda kalanlara mutluluk değil anca travma yaratmaktadır. Sadece varlıklının yoksul karşısında gülmesi topluma mutluluk getirmeye yetmiyor.