Kürt halkının son 30 yılı masaya yatırıldığında fark edilir ki; “Barış söylemi” sürekli dillendirilmiş. O denli dillendirilmiş ve içselleştirilmiş ki; şiddetin egemen bir politik tercih biçimi olarak varlık bulduğu yıllarda bile Barış ezeli ve ebedi bir kavram olmanın yanında sürekli geçerli ve talep edilen bir realite olarak tezahür etmiş.
Bunu en çok ateşkes süreçlerinde izlemek mümkün. Mesela 1993’te şiddetin doruğa çıktığı dönemlerde bile sürekli barış telaffuz edilmiş. Sonra ardı gelmiş. Ve hep barış denmiş. Barış o denli gündelik hayatta yer etmiş ki; çoğu kez insanlar acaba “bu denli barışı dile dolamak bir süre sonra barış istencini etkisiz kılar mı”, barış bu kadar çok telaffuz edilirse “içi boşalmış bir kavram haline dönüşür mü” demeye bile başlamışlar. Aksine her defasında Kürtlerin barış istenci daha çok kitleselmiş daha çok ete kemiğe bürünmüş.
Elbette, süresiz ateşkes, kalıcı ateşkes herkes açısından hayati önemde bir beklenti. Ve halen de arzulanan bu!
Kanımca “Barış” konusunda, istekli adımları atıyoruz. Ama sonra da rehavete kapılıyor, yeterince sahiplen(e)miyoruz. Eksiklik burada kilitleniyor. Hızlı ve kararlı talepler manzumesine ihtiyaç var. Barış tarafgirleri, nasıl bir barış istediklerini somut istekleri ile ifade etmek zorundalar. Yoksa kuru ve sadece istek halinde kalmış “Barış isteğinin” geçici tatmininin rehavetinin kime ve neye yarayacağı cidden tartışma konusudur.
Öncelikle beklentiler var.:
Çatışmaları ve ölümü değil, yaşamı siyasetin merkezine alan açılımda ısrar.
Çözümün sorumluluğunu, siyasi iradenin üstlenmesinde ısrar gerek.
Dağlardaki gençlerin, gerillanın toplumsal-kamusal hayata katılabilmelerini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasında ısrar.
Bir yerel genel seçime iki ay gibi zaman kalmışken, illa ki; temsilde adaleti sağlamak için yüzde 10 seçim barajının indirilmesi beklentisinde ısrar var.
Kürt kimliği, dili ve kültürünün, kamu yaşamının bütün alanlarına dâhil olmasının önündeki yasal engellerin kaldırılması ısrarı var.
İfade ve örgütlenme özgürlüğünün eksiksiz sağlanması hâlâ önemini koruyan vurgu.
Bölgelerarası ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik beklentiler elbette var.
Yani ez cümle adına “Barış” denilen o büyülü cümlenin “ha” deyince “sihirli değnek” dokundurulmuş gibi bir durum yok.
Barış’ın işi hayli zor.
Gayret gerek…