Geçen hafta Musul operasyonun önemi ve olası sonuçları ile ilgili değerlendirme yapmıştık. Bu hafta operasyonun gidişatı ve bu arada yeni gelişmeleri de değerlendirmeye devam edeceğiz. Koalisyon güçleri Musul'a yaklaşmaya çalışırken DAİŞ' in de kolay teslim olmayacağının emarelerini görmeye başladık. Bu örgütün yani DAİŞ'in, Musul operasyonunu boşa düşürmek için her türlü çılgınlığı yapabileceğini düşünmek gerekir. Kükürt fabrikasını yakmak,çukurlara doldurdukları petrolü ateşe vermek,zavallı sivil insanları canlı kalkan yapmak,kimyasal silah kullanmak vs gibi ihtimalleri göz önünde bulundurmak ve bu ihtimaller doğrultusunda tedbirler almak hem koalisyon güçlerinin hem de tüm dünya insanlığının başlıca görevidir. Musul ve yakın bölgelerde DAİŞ'in elinde bulunan coğrafya hem çok geniş hem ekonomik açıdan değerli hem de yaklaşık 500 bin insanın yaşadığı alanı kapsamaktadır.
Operasyonun uzama ihtimali bölgede yaşayan sivil insanlar açısından çok büyük mağduriyetlerin habercisi olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Operasyonun geldiği aşamaya baktığımızda bahsettiğim ihtimalin oldukça güçlü olduğunu da görmekteyiz.
Musul operasyonunun sonuçları itibarı ile diğer bir önemli ihtimali de koalisyon güçlerinin insiyatifi dışında kalan Şii ve diğer irili-ufaklı örgütlerin alan hakimiyeti oluşturma gayretleridir. Bu gayretlerden sonuç alınırsa o coğrafyada yaşayan siviller açısından sonuçlar çok daha ağır da olabilir. Bu operasyonda en önemli aktör kuşkusuz Türkiye'dir. Türkiye'nin etnik ve inanç gruplarına karşı tarafsız ve bölge insanının genel menfaatlarını gözeten politikaları hem sonuçlar açısından hem de bölge insanının Türkiye'ye bağlılığını sağlaması açısından oldukça önemlidir. Türkiye'nin bölge ile tarihsel ve kültürel bağlarını dikkate aldığımızda en kolay kabul görecek ülke olan Türkiye'nin rolünü iyi oynaması halinde çok hayırlı sonuçların sağlanması mümkündür. Hatta bu rolün iyi oynanması halinde sadece Musul değil Suriye'de de istenen sonuçların sağlanması ve bölgedeki savaşların bir an önce bitmesinin önü açılacaktır. Bu nedenle Türkiye'nin tutumu savaşların bitmesi,gerek Suriye'de ve gerekse Irak'ta yaşayan halkların barış içerisinde yaşamasını ve gerekse demokratik değerlerin hakim olduğu yeni yönetimlerin iş başına gelmesine de vesile olacaktır. Bunun yolu da dediğim gibi etnik ve inanç ayrımını yapmadan herkese eşit ve adil yaklaşımında vücut bulabilecektir. Aksi bir durumda yani Türkiye'nin bölgeden çekilmesi ve ya bölgeyi koalisyon güçlerinin insiyatifine terk etmesi hem Türkiye'nin genel güvenliği hem de bölgede daha uzun sürecek savaşların devamını neden olacağı gibi her hali ile acılarını iliklerimize kadar hissettiğimiz insanların gözümüzün önünde peri perişan hallerini görmemize neden olacaktır. Temennim Türkiye'nin bahsettiğim rolünü gereği gibi yapmasıdır.
Musul operasyonu bitmeden Rakka operasyonu başlarsa bölgede denklemler iyice artacak ve içinden çıkılamaz hale gelecektir. Herhalde küresel aktörler denklem sayılarını artırmak suretiyle hem Türkiye'nin etkisini azaltmak hem de bölge ile ilgili projelerini daha kolay hayata geçirmek için kaos ve şiddetin dozunu artırarak yollarına devam etmek istediklerini okuyorum. İnşallah yanılırım.