Yazlığa gitmeden önce odamın penceresinin önündeki çiçeklerden bazılarını kendimle yazlığa götürdüm. Bir kısmını da kaderine terk ettim, bunlar kurumaya başlamış olanlardı. Mevsimden dolayı zaten kuruyacaklarını düşünerek onları kendimle götürmedim. Bir ay aradan sonra Diyarbakır’a döndüğümde odamın penceresine bakınca şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştım. Bir aydır su almayan ve güneş gören çiçeklerin küçük de olsa bir kısmı hala capcanlıydı. Ne diyeceğimi bilemedim. Umudu kesmenin ne kadar yanlış olduğunu bir daha idrak etmiş oldum. Dili olmayan bir çiçek bana çok şey anlatmıştı. Bir çiçeğe yenilmiştim, mahcup olmuştum.
Birkaç ay önce bir şiirimde yazmıştım: “Neden evde olmadığı halde/ Eve en çok aittir/Pencere önü çiçeği.” Yazdıklarımı biraz gecikmeli de olsa daha iyi anladım.
Yazdıklarımız bazen kadere imreniyor, kendini çok daha sonra anlatıyor bize.
***
“Her sabah soframızda ekmeğimizi/ Sen bölsen yeter.” bu dizeleri Yavuz Bülent Bakiler yazmış. Kendisinin şiirlerini okuduğumda beni etkileyen kısımlardan biri buydu. Şairin yazdığı şiirlerle sevgiyi ne kadar hakiki bir şekilde anlattığı ortada. Özellikle yukarıdaki dizelerin samimiyeti, insanı derinden etkiliyor. Bir ekmeğe paydaş olmak, birlikteyken onunla yetinmek… Hakikate yakın fakat günümüze ne yazık ki biraz uzak kavramlar. Şiir gibi bir dünya mümkün. Bu, insanların ve maneviyatın elinde. Hala umudumuz var.
***
“Müstakil Düşünceler” yazı dizimi oluştururken şöyle ifade etmiştim: Kendine herhangi bir yazıda yer bulamayan kısa notlarımın topluluğu. Yalnız kalmış yazılar topluluğu da diyebiliriz belki. Böylesi daha duygusal olur.
Peki ya kendine hiçbir yerde yer bulamamış insanlar? Onlara da “müstakil insanlar” diyelim mi?
***
Özgürlüğün yanlış lanse edildiği bir çağda yaşıyoruz ne yazık ki. Bunun farkında olmayanlar özgürlük adı altında kendi tutsaklıklarına güle oynaya gidiyorlar. Hatta buna katılmayanları yadırgayıp dışlıyorlar. Halbuki özgür olmak; geleneğe, yaşanmışlığa ve vefaya bağlı olmaktır. Özgürlük buradan hasıl olur. Köklerine ve gittiği yolun istikametine bağlandıkça insanın özgürlüğü artar. Adımlarımız daha sağlam olur çünkü gittiğimiz yol ve yapacaklarımız bellidir. Özgür olmak her şeyi yapmak değildir, her şeyi yapabilecek güce ve imkana sahip olduğumuz halde dünya görüşümüzün çizgisindekileri yapmayı tercih etmektir. Özgür olmak bir bakıma “özgün” olmaktan geçer.
***
Yeryüzünde “elinden geleni yapmış olmanın ferahlığı”ndan daha güzel bir şey var mıdır? Sanmıyorum. Bu durum hayatımızın bütünü için geçerlidir bana kalırsa. Elimizden geleni yapmak kimi zaman yorucu fakat sonu ferahlık getiren bir şeydir. Bazı yolların sonu hatırına yolun zorluğuna dayanılır. Bu durum da böyledir. Elimizden geleni yaparız ve sonunda yorulsak da büyük bir ferahlık ve iç rahatlığı elimize geçer.
***
Yazımızı Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiiriyle kapatalım. Yolumuzun sonu hep şiire çıkıyor nasılsa. Ne de güzel yazmış.
“Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı,
Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın.”
Zeynel Hebun Güler