01 Haziran 2020 tarihli Diyarbakır mahreçli Tigris gazetesinde DÜ Hukuk Fakültesi Öğretim görevlisi Fazıl Hüsnü ERDEM ile bir röportaj yayınlandı. Değerli Hoca Kürt sorununun çözümü konusunda bir samimiyet gördüğü ve inandığı için DEVA Partisinin Kurucular Kurulunda görev almayı kabül ettiğini ifade etti. Daha önceki dönemde de aynı saiklerle AKP’den milletvekili adayı olduğunu da ekledi ve ayrıca Akil Adamlar içinde yer aldı.
Erdem parti programında “kürt” sorununun “demokrasi ve özgürlük” ile çözüleceği ayrıca ana dilin kullanımında devletin yardımcı olacağını ayrıca çözüm ve demokrasi konusunda kadronun kendisine güven verdiğini ifade etmiş.
Türkiye’de yeni partilere ihtiyaç vardır elbette. Hatta baştan aşağıya siyasetin tüm veçheleri ile demokratizasyonu şarttır. Çünkü siyaset devletin ve milliyetçiliğin vesayeti altındadır. Bu anlamda siyaset sınıfının demokratikleşme ve “özgürlük” sorunsalı vardır. Milliyetçi ideoloji ki (Kemalist ve Türk milliyetçiliği aynı şeyi ifade eder).
Partiler ancak devlet siyaseti dizayn etmekten vazgeçtiğinde gerçekleşebilir. Milliyetçilik vesayetinden ancak demokratikleşme ile kurtulabilirler. Öncelikle Türk/Kemalist milliyetçiliğin demokratizasyonu şarttır. Çünkü siyasi yelpazedeki hemen tüm partiler teorik gıdalarını milliyetçilikten alıyor. Ton farklılıkları “beka” meselelerinde ortadan kalkıyor.
Bu anlamda öncelikle kurucu parti CHP yeni bir revizyonla ve ciddi bir demokrasi programı ile Sosyal Demokrat bir partiye dönüşmeli. Siyasal İslam geleneği, merkez sağ ve siyasal islam geleneği demokratik bir vizyonla Muhafazakar Demokrat bir partiye dönüşmeli. Sosyalist Sol ise Demokratik Sosyalizm hedefi ile Demokratik Sosyalist bir parti kurmalı. Ki Sosyalist solun da en az diğer eğilimler kadar demokrasi problemi olduğu bir gerçektir. Böylece iktidara gelmesi bile güçlü bir olasılık dahilindedir. Tabi onlar bunun çok uzağında demokratik sosyalizmi küçümser havalardalar şu an. Kürt siyasi cenahında ise en az Türkiyedeki kadar demokratikleşmeye ihtiyaç vardır. HDP Öncelikle PKK şiddetini kınamalı ve silahların terkedilmesi politikası benimsenmeli. Çoğulcu bir siyasi yaşama saygı duymalı. En önemlisi de Kürt kimliğini önceleyen bir politikayı temel almalıdır.
Türk Milliyetçiliği sönümlenmeli reddedilmelidir. Çünkü akıl,bilim ve hukuk dışı olup irrasyoneldir. Kendi ırkının dışındaki ırkları hor/küçük görmenin ötesinde bir garabet içindedir. Gayri müslimleri yok etme aynen kelimenin anlamı ile yok etme müslüman ırkları da Türkleştirmek. Bu da kafi gelmez sünni ve hanefileştirmek gibi ucube bir gayret içinde tüm toplumu özellikle Türk Halkını zehirlemektedir.
Böylesi bir pozisyonda DEVA’nın çıkışı önemlidir. Öncelikle geri dönülmez bir yolda tüm Türkiye’yi uçuruma götürecek AKP heyulasını iktidardan düşürebilecek bir potansiyel taşıyor olmasıdır. Ayrıca gerçekten demokratikleşmeyi kendinden başlatabilirse bir örnek olur. Siyasetin demokratizasyonuna büyük hizmeti olur.
Tabi AKP pratiği ve genel olarak islami siyasa gelinen noktada ciddi bir güven problemi yarattı. Her şeyi ve herkesi araçlaştıran kötü ve hainane bir zihniyetle. Bundan dolayı yoğurdu üfleyerk yemek şarttır. Erdem Hoca AKP ve HDP tabanındaki hedef dindarlardan bahsetti. Bana göre DEVA Muhafazakar Demokrat bir hat üzerinde politika yapmalı. İnançlı kesimleri hedeflemeli “dindarları” değil. Verili durumda “inançlı” inanan masum yığınları “dindarlardan” kim kurtacak sorunsalı yaşanıyor memlekette aslında. “Dindar” siyasal bir anlam taşıyor. Dindar yerinde kalsın siyasete bulaşmasın. Yoksa kendi öncelikleri ve refaransları ile zaten yaşanan 20 yıllık süreç tekrar yaşanır. Bu tüm diler açısından böyledir. Tüm dinlerin dindarları siyaset ile değil kendi inançlarının emirleri ile ilgili oldukları alanda görav yapmalıdır. Elbette siaysete katılım ve tercihleri olacaktır. Ancak tüm inaçlı kitleleri aynı partinin oy deposu yapmak “cinayettir”. İnançlı biri velev ki sosyalist bir parti de bile görev alabilir oysa ki.
DEVA’ya göre Kürt sorunu ve çözümü demokrasi ve özgürlükler sorunudur ancak bir eksik tespit var. Sorun aynı zamanda “siyasidir”. “Ezop” dili yerine şeyleri ve kavramları ismi ile ele almak gerekir. En azından Parti Programında “öz yönetim” yer alabilirdi. Ve siyasi bir çözüm biçiminin en masum ifadesi olarak tercih edilmesi dünyanın sonu değil. Kürtlere kendi kimlikleri ile siyaset yapma özgürlüğü ve anayasal güvencesi yer alamalıydı. Ayrıca ana dilde eğitim belki ileri ve şu an riskli bir talep olsa bile “ana dil eğitimi” kesinlikle bir demokrat partinini programında yer almalıdır. Yani şu an eğitimde İngilizce,Almanca,Japonca vb. dillerdeki uygulamanın aynısı. Bu ülke vatandaşından esirgenmemeliydi. Tabi bu hakkın sadece Kürtler için değil tüm etnik/azınlık unsurlara tanınmasından bahsediyorum.
Muharrem FİDAN Emekli Öğretmen
muharremfidan21@gmail.com