Modernleşmenin getirip bıraktığı sahil..

Ömer Serdar Kaplan

Birinci Dünya savaşı öncesi İttihat ve Terakkinin darbesinden sonra başlayan bir Batılılaşma ve modernleşme projesi var ve bu proje Cumhuriyetten sonra Kemalizm adıyla hayat bulmuş ve hala bütün hızıyla devam etmektedir.

İttihat ve Terakki; ulusçu ve Batıcı bir anlayışın, düşünce sistematiğinin takipçisi ve uygulayıcısı olan bir örgüt ve aygıttır.

İ.T.’ninUlusçu/kavmiyetçi yaklaşım ve uygulamaları Osmanlı’dan Arnavut ve Arapların kopmasına ve koca devletin 1908 yılından itibaren Sevr’e gelinen on yılda un ufak olmasına neden olmuştur. Ulusçu-kavmiyetçi anlayışlar ile İngiliz barbar emperyalizminin sahada istediği gibi at oynatmasına imkan verilmiş ve fakat yapılan yanlışları sorgulamak yerine daha ulusçu/kavmiyetçi refleksler ile suçlayarak daha şedit, daha ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı uygulamalara girişilmiştir.

Her şedit uygulama karşı tarafı düşmanlaştırırken sırtını dayayacağı güçler aramaya yöneltmiş de olur.

Zaten şedit uygulamaların; insanların sosyal, psikolojik ve siyasi olarak arayışlara girişmesine ve başka güçlülere yönelmesine neden olduğunun, tarih onlarca şahitliğini yapmaktadır.

İttihat ve Terakki ile başlayan ulusçuluk/kavmiyetçilik, ulus devlet kurularak son noktasına varmıştır. Batılılaşma ve modernleşme Cumhuriyet ile birlikte zecri ve şedit uygulamalar ile topluma dayatılmıştır. son bin yıldır aralıksız mücadele edilen Batının “tek ulaşılması ve benzenilmesi gereken hedef olarak” belirlenmesi, tarihin dahi; inkarlar, değiştirmeler ile yeniden Batılıları üstünlüğe taşıyan bir kurguyla yazılması, eğitim sisteminin Batılılaşmaya zemin ve zihin hazırlayan bir formatta şekillenmesi ve daha bir çok husus.

Özetlemek gerekirse, yeni inşa edilen “ulus devlet” için yeni bir ulus/millet inşa etme operasyonları. Bu ulus; Batılı gibi giyinecek, Batılı gibi yiyecek içecek, Batılı gibi eğlenecek, Batılı gibi tüketecek, kulakları hep Batıya dönük olup hep batının sesinin yankısına dönüşecek, ama asla batılı gibi üretmeyecek.

“Hem zaten niye üretsin ki zaten Batı üretiyor, al ve tüket, zahmete ne gerek var.”

Düşünce manasında ki her söz Batının tekrarı, düşünmeye ne gerek var, zaten Batı düşünüyor sen de bu düşünceleri tartış ve tüket.

Kemalist modernleşme projesiyle bu toprakların insanları; ne Batılı olabildi, ne de iyi bir Müslüman olarak kalabildi.

Baskıyla ceberrut uygulamalarla dayatılan Türkiye tipi modernleşme, insanları; iki yüzlülüğe, riyakarlığa ve ahlaksızlığa veya bu menfi hasletleri normalleştirmeye sürüklemiş.

Eğitim sistemi, Yeşilçam, müzik, tiyatro dünyası hep bu menfi hasletleri körükleyen ve yaygınlaştıran bir misyon üstlendi.

Herkes muhatabını ahlaksız, riyakar ve hatalı görüp kendini bunlardan beri görür oldu.

Müslüman bireyler dünyevileştikçe, muhataplarına benzemeye, onlar gibi olmaya ve yaşamaya başlar, süreç içinde bu halini normal görme adına Dinden kılıflar uydurmaya da yeltenir.

Gelinen nokta şunu gösteriyor;

Bu Ülkenin dindarı, dinsizi, solcusu, sağcısı, kapitalisti liberali, Kemalisti, faşisti her ne düşünce ve inanca sahip olursa olsun;

Benzer şekilde bir hayat tarzı içinde, benzer dünyevi hırslar, benzer bir ahlak adına ahlaksızlıkla yaşamaktadır.

Çalan çırpana, haksızlık edene, zulmedene bakışı; kendisinin inanç ve düşüncesinden olup olmamasına göre değişmektedir.

Bu tutumun kendisi; hem ahlaksızlıktır, hem de meşru olmayan her şeyi her kesim ve gurup içinde meşrulaştırıcı bir fonksiyon icra etmiş olmaktadır.

Peki bu olumsuz, kötü ve kabul edilmezse dahi pespaye halden kurtulmak mümkün müdür?

Elbette mümkündür.

O halde ne ve neler yapılmalı?

Asıl üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken nokta tam da burasıdır.

Bir girizgah olsun diye söylemek faslından olarak;

Dini, ideolojisi, düşüncesi, siyasal tarafı ne olursa olsun herkes başkasını suçlamadan önce kendisine dönmeli, kendisini sorgulamalı.

Her kes ve kesim kendisiyle yüzleşmeli. Kendisiyle yüzleşmeyenler, kendini sorgulamayanlar sadece suçlamaya, düşmanlaştırmaya yönelirler ki bu zihin dünyalarında acımasız bir fanatizm oluşturur. Bu tutumun kendisi terk edilmedikçe de hep benzer vakalar tekrarlanır.

Adaletin ve ahlakın genel kriterleri vardır. Kendisinde bu kriterler ne kadar hayat bulmaktadır? Karşısındakinde olduğunda eleştirdiği, kötü gördüğü, hatalı olarak tespit ettiği hususlar kendisinde var mıdır?

Amasız, bahanesiz kendisine dönüp kendisini sorgulayan, kendisini düzeltecektir şüphesiz. Kendini düzelten ve iyi-güzel hasletler ile muhatabına yönelen ve görünen bireyler arttıkça düzelme, doğruya, emin olmaya yönelme de artacak ve yaygınlaşacaktır.

Wesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.