Yapılan araştırmalarda insanların gün içinde ortalama 1-2 yalan söylediği ortaya çıkmıştır. Arada bir herkes yalan söyleyebilir. Bu yalanların büyük bir kısmı beyaz yalan olarak adlandırılmaktadır. Beyaz yalanlar, zararsız yalanlar olarak kabul edilir. Herhangi bir kötü niyet taşımayan ve başkalarını incitmemek için ya da kişinin kendi başı derde girmesin diye söylediği küçük yalanlardır. Kişi, arkadaşının kıyafetini beğenmese de, arkadaşı üzülmesin diye yakıştığını, ya da stresli bir toplantıya katılmak istemediği için başının ağrıdığını söylemesini beyaz yalanlara örnek verilebiliriz.
Gerçek yalan ; kötü niyetli ve aldatıcıdır. Yalan söyleyene menfaat sağlar ve gerçeklikle pek alakası yoktur, aynı zamanda birilerini zor durumda bırakıp vahim sonuçlar da doğurabilir. Kişisel ilişkilere de zarar veren bu yalanlar, gerçek yalan ve olumsuz olanı olarak değerlendirilir.
Ancak, size bugün gerek spor camiasında, gerek siyasette ve son dönemde sosyal çevremizde de bir çok kişinin birbirini yalancılıkla suçlamasından dolayı, patolojik yalanlardan bahsetmek istedim. "Neşeli Günler" filminde Şener Şen'in oynadığı Ziya karakterini herkes hatırlar. 10 metrelik aslanı çakıyla öldürme hikâyesi ve akabinde bir sürü kurgusal başka yalanla devam etmesi neticesinde Münir Özkul'un "Ziyaaaaaaaa!" deyişini hepimiz hatırlarız. Yine son dönemin sevilen ve benim de keyifle takip ettiğim "Güldür Güldür" Programının Mesut Eniştesi gibi "demem o ki" diye biten yalan hikâyeleri bu gruba örnek verilebiliriz. Hiç bitmez hikâyeleri, Mesut Enişte''nin…
Kişi, söylemiş olduğu yalanın içine girip yaşar ve hatta gerçek olduğunu düşünür, yani kendi yalanına inanması da söz konusudur. Yalan söylerken herhangi bir amaca hizmet etmek için de söylemeyebilir. Yalan söyleme konusunda zorlanmaz, akıcı ve inanarak söylediği için yalan söylediğinin anlaşılması da güçtür. Söylediği yalandan dolayı, herhangi bir suçluluk ya da utanç hissetmez. Söylemiş olduğu yalanın altını ilgi çekici hikayelerle de destekleyerek fantastik hale getirir ve kendini dinletmek konusunda başarılı olur. Sıradan olan hayatını ilginç bir hale getirir, kendisini de çok güçlü, görmüş, geçirmiş olarak kabul ettirmeye çalışır. Hatta yanındaki insanlara da "öyle değil mi, sen de biliyorsun" gibi onay cümleleri de kurarak söylediği yalanı geçmişte yaşadığı anıları olarak anlatır. Alakalı ya da alakasız bağlantılar ile bilimsel veri, şahit ve kanıt belirtmekten çekinmez. Bazen olayların mazlumu, ezileni bazen de kahramanı olarak kurduğu bu senaryoda ilgiyi üstüne çekmeyi başarır. Toplum içinde, konuşmasına bile gerek olmayan bir anda, söze karışıp gereksiz bir şekilde yalan söyler, zira yalanı söylerken herhangi bir kazancı da olmayabilir. Hatta söylediği yalanlarla başını derde bile sokabilir. Arada bir yalan söylemeyeceğine dair kendi kendine söz verse de yalan söylemekten kendini alamaz, bu nedenle patolojik yalan olarak adlandırılır.
Patolojik yalan söylemeye Mitomani; yalan söyleyenlere Mitoman denir. Mitomanların toplumda görülme olasılığı binde birdir. Övüngen olan mitomanlar, rahatsızlıklarının farkında olmayıp sanal bir gerçeklik içinde yaşarlar. Aslında hikayelerinin içinde gerçekler de olmakla beraber, hikayeyi öyle bir süsler, öyle bir büyütürler ki inanamazsınız.
"Ziyaaaaaa!"
"Bende Hilaf yok!"
"Tık…. aşağı!"
Ne dersiniz, siz de bir mitoman tanıyor musunuz?
Kalın sağlıcakla…