Uzun zaman oldu yazmayalı, bazen içime kapanır, ruhumun sesini dinler, memleketteki gelişmeleri sakince izlerim. Gördüklerimi kültürel süzgecimden geçirerek kendimce bazı sonuçlara ulaşırım. Sanırım bu yazıyla “yazarın nekahet” dönemini tamamladım ve yüreğime, bilincime, cebime doldurduğum sözcükleri, damıttığım düşünceleri yazıya dökme, sizinle paylaşma süreci başlamış oluyor!
Öğretmeni mutlu ve huzurlu olmayan bir toplumun eğitim sistemi asla verimli olamaz. Son zamanlarda hangi öğretmenle konuşsam, hangi ilde, ilçede olduğu fark etmeksizin hemen büyük çoğunluğu mutsuzluktan ve idarecilerin kabalıklarından söz ediyor. Yıllarca Fetöcü idarecilerin işgal ettikleri makamları kişisel hırs, ihtiras ve ahmak ideolojileri için kullanmasının da en büyük acısını bu ülkenin çocukları çekti. Öğretmenleri baskı altına alan, yeteneklerini körelten, ispiyonvari yöntemlerle sindiren bu anlayış bitti mi hiç sanmıyorum!
Oysa öğretmen düşünen bireyler yetiştirir, bir ülkenin geleceğini inşa eder. Çeşitli yöntemlerle, kafa kol ilişkileriyle hasbelkader müdürlük makamını elde etmiş kişilerin şamar oğlanı ya da makam ihtirasını tatmin ettiği kum torbası olmamalıdır.
Son zamanlarda öğrenciye küfür eden, şiddet uygulayan görüntülerin medyaya düşmesini ibretle ve iğrenerek izliyoruz. Öğretmen nasıl olur da böyle davranır diye düşünüyor ve görüntüleri nefretle reddediyoruz! Oysa asıl nedeni bulmak gerekiyor. Ne oldu da öğretmen bu kadar huzursuz? Neden toplumun öncüsü ve aydınlanma meşalesi olan öğretmen böyle davranıyor, araştırmalıyız.
Sindirilmiş öğretmen, çürümüş ve güvensiz bir toplum yaratır. Bunun için de hem ekonomik koşullarının düzeltilmesi hem de iş ortamının ona huzur vermesi gerekir. Sürekli olarak soruşturmalarla tehdit edilen bir öğretmenin verimli olması beklenemez. Yıllardır bu ülkede “yönetici ve idareci” kavramları ile ilgili tartışmalar, belirlemeler yapılır. Liyakat koşulları dikkate alınmadan, kontenjan mantığıyla sunulan makamlar, ne bu ülkeye huzur getirir ne de işgal ettiği ortama başarı verir.
Müdür atamalarında o okulda çalışan öğretmenlerin görüşü alınamaz mı? Mülki amirlerin iş ve işlem takipleri sadece kağıt üzerinden mi olmalı? Mesela okul müdür ve idarecilerinin girmek zorunda olduğu ama giremediği derslerden öğrenim alamayan çocuklara yazık değil mi? Yakın tarihte kendi çocuğum da bu durumdan kaynaklı mağdur durumu düştü, bu haksızlık sayılmaz mı? Daha sorulacak çok soru, değerlendirilecek çok durum var!
Herkes işe gider ama öğretmen okula gider, diye bir söz vardır. Öğretmen okulunu evi gibi görür. Orasının ayrılmaz bir parçasıdır. Orada oluşan en küçük arıza, verimi düşürür ve bu da sistematik olarak dalgalara yol açar.
Her şeyden önce sinik, pısırık öğretmen bu topluma fayda sağlamaz. Zincirin ilk halkasıdır öğretmen. Öğretmenin başarısı sadece aldığı eğitimin kalitesi ile ilgili değildir, aynı zamanda iş ortamının huzuru be birlikteliğine bağlıdır.