Sevgili okuyucularım başlığımız ne kadar da sıcak değil mi?
Hayatın içinde var olabiliyorsak, insanlarla beraber var olabilmek en güzeli.
Yaşamın bizlere geçmişten süre gelmiş bir ihtiyaç dürtüsüyle konuşabilmenin, iletişim kurabilmenin, yaşamın içinde var olabilmenin en iyi tarafı karşımızdaki insanlarla iletişimimizin kopmamasıdır.
Madem konumuz insanlıktan nasibini almak için açıldı.
Bizler de sorularımızı kısa kısa sorup, kendi kendimize özlü cevaplar vermenin yollarını bulalım.
Şimdi sizlere kendimce sorularımı sormaya başlıyorum.
Sizler bu yaşamın acı, tatlı, güçlü, güçsüz zorlu kolay hayatınız da arkadaşlarınız, dostlarınız, akrabalarınız veya bağrınıza bastığınız en yakın gördüğünüz kişiler tarafından satıldınız mı?
Sizleri üzen insanların, en yakınınız tarafından olduğunu gördüğünüz de yaşamda insanlara duyduğunuz güvenin kocaman bir boşluk olduğunu görüp yıkıldınız mı?
Şimdi sevgili okurlarım sizlere sorduğum soruların cevabını kendimce kısa ve öz şekilde cevaplamak istiyorum.
Arkadaş diye yıllarca bağrımıza bastıklarımızın, dostumuz diye ölümü bile göze alacaklarımız tarafından çoğu kez
İhanete uğradıklarınızla bu yaşamda kimlere kimseciklere güveneceğimizi görüp şaşırdık mı?
Dostlarım ;
Sizlere sorduğum sorular da inanınız hepimiz yaşamın bir kısır döngü halinde döndüğünü varsayarak, hepimiz onlarca belki yüzlerce ihanete uğramışızdır.
Hem de öyle böyle değil koca koca ihanetlere uğrayıp yolumuza devam etmeyi bir yanımız topal, bir gözümüz kör olarak devam ettirmişizdir.
Çevremiz de dost dediklerimizin gözlerimizin içine baka baka yalanlarını görüp sessiz kalmayı öğrenmişizdir.
Bir fincan kahvemizi yudumlarken dostluğumuzun kırk yıl süreceğini var sayıp, sonrasında arkamızdan dönen dolaplardan haberdar oldukça güven duygusunun sadece adı konulmamış bir kelime olduğunu düşünmüşüzdür.
Hani bir söz vardır.
Hepimiz biliriz.
Düşman kör bir nişancıdır.
Bizi neremizden vuracağını bilemez.
Ama dost hançeri nereye saplayacağını çok iyi bilir..
Bizi tam on ikiden vurur, parçalara böler sonra yoluna devam eder .
Bizler de tam pert olduğumuz bir yerde hançerin nerden geldiğini çok geç olduktan sonra anlarız. Oysa zaman geçmiştir. Darbeyi en derininden almışızdır. Olayı çok sonra çözmüş menfaatlerinin doğrultusunda sürecin işlemiş olduğunu görmüşüzdür.
Zaman kavramının bazılarının lehine, bazılarının da aleyhine işlemiş olduğunu anlayıp daha bir güçlenmişizdir.
Fakat iş işten geçmiş olaylar kendi mecrasında acı ve tatlısıyla işlemiştir.
Olay bir süreliğine bile olsa kapanmış, derin acıların girdaplarında güven duygumuzu kaybetmişizdir.
Bizler kopuk bir ruh halinin acılı serzenişlerini yaşarken nedir bu insanların hali diye binlerce kez, kendimiz ile konuşup sorduğumuz sorulara cevap verememişizdir.
Nedir bu insanların hali... Nereye kadar bu gidişat sürecek.
Gelişmiş teknolojinin en üst seviyesinde yaşarken insanın insana yaptığı kötülükleri beynimizde gözden geçirmiş akıl ve mantığın durduğunu sadece hırs para ve menfaatin işlediğini görmüşüzdür.
Oysa sevgiye ne oldu.
İçtenlik ve güven duygusuna ne oldu.
Kalplerin temiz saflığı bu kadar mı hırs menfaat üst benlik duygusuna çabucak yenilebildi.
Elbette ki cevabını bulup kendimizi sorgulamamızla belki de daha iyiye daha doğruya doğru bir adım atabiliriz.
Belki bizim de düzelteceğimiz o kadar çok yanlışlarımız vardır ki.
Bugün yine sosyal medyada dolaşırken acılı bir haberi okudum. Tüylerim diken diken oldu.
Aslında bu ve buna benzer o kadar çok olay geçmişten günümüze yaşanan olaylar var ki.
Sakarya ilimizde yoldan geçen bir baba oğul bir kişi tarafından durduruluyor ve Kürt müsünüz sorusu soruluyor.
Evet Kürdüm cevabı alınca da Baba ve oğul orada vahşice katlediliyor.
Baba oracık da Hemen ölüyor.
O gencecik oğlu da ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılıyor. Ve hastane de ölüyor.
Sonra bu vahşeti yapan kişi bulunuyor ve kendini sarhoştum ne yaptığımı bilmiyordum diye savunuyor.
İki insan ölüyor ve öldürme duygusunda savunma sarhoşlukla bastırılıyor.
Acaba bu mahkemede hafifletici bir suç olarak sayılacak mı?
Hakim karar aşamasında her alkol alanın adam öldürebilmesin de hafifletici bir sebep arıyorsa içmeseydin oğlum bu zıkkımı diyebilecek mi?
İnsanlar da ;
Nedir bu kin. ,
Nedir bu nefret.
Nedir bu insanı dili dini ırkı ayrı görüp, kendi dilinden, dininden, ırkından olmazsa öldürme dürtüsü.
İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?
İnsanlar Kürtçe anadilini konuşuyor diye öldürülecek mi ?
Kürdü, Türkü, Ermenisi, Alevisi, SÜnnisiyle hepimiz insan değil miyiz ?
Hepimiz bu vatanın birer evlatları değil miyiz ?
Nerde kaldı insanlığımız.
Nerde kaldı bu yaşamın bize getirmiş olduğu, ALLAH'ın bize vermiş olduğu o eşsiz nefes.
İnsana kendi ırkından kendi dilinden olmazsa yaşamasını istemediği bu nefret kin öfke nedir?
Bu mudur insanlık.
Bu mudur insanım deyip yoldan geçeni kendi dilinden olmadığı için kürt diye canavar bir ruhla hunharca öldürmek istemek.
Geçtiğimiz günlerde Amed spor camiasının iki yıl önce genç yaşta trafik kazasında yitirdiği Şeyhmus Özer kardeşimizin ölüm yıl dönümüydü.
Ergani’nin ücra bir köyünde hayata gözlerini açıp, daha sonra binbir zorlukla futbol camiasına adını altın harflerle yazdıran ve trafik canavarına kurban giden Şeyhmus Özer kardeşimizi anıyor Allah'dan rahmet diliyorum. Amed spor camiasına tekrar acılı bir baş sağlığı diliyorum.
Son olarak da sözlerimi buruk bir şekilde bağlamak isterken.
Hırs, menfaat ve para içimizdeki vazgeçilmez bir tutku olmamalıdır diyorum.
Sevgi her zaman yüreklerde kangren olan yaraların kabuk bağlanması için yarar sağlamıştır.
Ve...
Bu vatan bu insanlar bu ülke hepimizin sevgili dostlarım diyorum.
Hepimiz yarının bilinmezine doğru sürüklenirken ;
Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer yağmura saygımız varsa, bizleri bekleyen bir gökkuşağı vardır.
Sevgiyle kalınız.