Şiir okumaları yaparken bazı dizeleri tekrar tekrar okumak ve derinine inmek bize çok şey katabiliyor. Bu her şiir için geçerli değil elbette. Özellikle günümüzde, sadece yazılmak için yazılmış birçok şiir bulunuyor. Sosyal medyanın herkese paylaşım yapma imkânı sunmasıyla birçok şiir tahrif olabiliyor veya bazı şairlere ait olmayan dizeler onların dizeleriymiş gibi paylaşılabiliyor. Hem de binlerce kez! Bu duruma bir örnek vermemiz gerekirse Ahmed Arif’in adıyla paylaşılan “Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim. Olmalı zaten, olmazsa insan olmaz yüreğim.” sözü Ahmed Arif’e ait hiçbir kaynakta yer almıyor. Fakat ne yazık ki ülkemizde yaşanan her acı olaydan sonra bu söz sosyal medyada patlıyor. Ahmed Arif konusunda Türkiye’deki en kapsamlı araştırmaları yapanlardan biri olan Şeyhmus Diken, bu sözün şaire ait olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını defalarca açıkladı. Buna rağmen hala yayılmaya devam ediyor. Teknoloji çağında bilgiye, eserlere ulaşmak çok kolay fakat kıymetli ve gerçek olanına ulaşmak çok daha zor. Son dönemde çıkan kaliteli dijital yayınlar bu durumun kolaylaşacağı yönünde güzel bir umut veriyor. Güzel olan her işin takipçisiyiz.
Şiir, yazıldığı ilk dönemden beri insanların duygularını en saf haliyleaktaran edebi tür bana kalırsa. Ahmet Muhip Dıranas “Kar” şiirinde kışı tüm büyüsüyle aktarır mesela. Sözleri oldukça saf ve durudur. Aynı şekilde Özdemir Asaf’ın “Lavinia” şiirinde de duru kelimelerle bir aşkın gizli ve aslında vazgeçilmeyen yanını görürüz. Bunları düzyazı olarak aktarmak sayfalar alabilir fakat şiirle birkaç kıtada anlatılabiliyor. Tabii ki bu durum güzel bir şiir becerisi, çalışma ve edebi yetenek istiyor. Kelimeleri herkes yan yana getirebilir fakat onu şiir yapan kelimelere üflenen ruhtur.
Şiir, okur için bir okuldur aynı zamanda. Bir tablo gibi herkes için farklı bir anlamın ortaya çıkması mümkündür. Şiirde kendi anlamımızı bulmaya çalışırken birçok şey öğreniriz. Geçtiğimiz aylarda şiir okuması yaparken ilk okuduğumda anlam veremediğim dizelere denk geldim. “Madende kanarya olarak seni/Kullanmış dostların, unutma sakın.” Ne demek madende kanarya? Bu dizenin peşini bırakmadım ve bu ifadeyi araştırdım. Anlamını kavradıktan sonra dize benim için çok daha büyük bir anlama kavuştu.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında madendeki gaz kaçaklarını tespit etmek için “öncü madenci” olarak adlandırılan maden işçileri kullanılıyordu. Bir maden işçisi sırtını ıslak battaniyeyle sarıyor ve yanan bir mumla maden ocağına giriyordu. Madende gaz kaçağı varsa yanan mum gazla büyük bir patlama yaratıyordu. Böylelikle madende gaz kaçağı olduğu tespit edilmiş olurdu. Madene giren öncü işçilerin çoğu da ölüyordu ne yazık ki… Oldukça ilkel bir yöntem olduğu bariz fakat teknolojinin gelişmediği o dönemde tek çare bu yöntemdi.
Zamanla bilimsel araştırmaların artmasıyla bilim adamları, kuşların akciğer yerine hava kesecikleri bulundurmasından dolayı zararlı gazlardan daha çabuk etkilendiklerini keşfetti. Bununla birlikte öncü madencilerin yerini kanaryalar aldı. Bir maden işçisi elinde kanarya kafesiyle madene giriyor ve kanaryanın ötüşü kesilince gaz kaçağı olduğu anlaşılıyordu. Birçok insanın hayatını kurtarmak için kendi iradeleri dışında hayatlarından olan maden kanaryaları…
İki dizeden neler öğrendik, değil mi? Şimdi gelin bir daha okuyalım. Farkı göreceksiniz.
“Madende kanarya olarak seni,
Kullanmış dostların, unutma sakın.”
Zeynel Hebun Güler