Geçtiğimiz hafta halktan gizlenerek kentlerin göbeklerine kurulan kanser seçen baz istasyonlarıyla ilgili yazdığım ve kamuoyundan büyük destek gören köşe yazısını www.tigrishaber.com sitemizden okuyan Nihat Sis isimli arkadaşımız , yazıyı beğendiğini belirttikten sonra altına da bir yorum eklemiş; ‘Mehdi kardeşim ayakkabı kutularına da usta yorumlarını bekliyoruz. Başarılar’ demiş.
Doğrusu uzunca bir süredir ülke kamuoyunun gündeminden düşmeyen bu konu ile ilgili ilk haberi duyduğumda, çocukça bir tepki vermiştim nedense…
“Kutu kutu pense
Elmayı yerse
Arkadaşım Güler-Çağlayan-Bayraktar….
Arkasını dönseee…”
Farkında olmadan niye böyle tekerlemeli bir tepki verdiğimi çok sonraları kavradım.
Birileri kutu kutu dolusu doları, pardon elmayı demek istemiştim, yerse ve bunu da arkasını dönerek yaparsa, tıpkı çocuk oyununda olduğu gibi birileri de onları ebeler.
Bunu bana bilinçaltım söyletmişti.
Olay buydu yani…
Birileri kutuları doldururken diğerleri de onu ebelemişti.
Siz ebeleyenin paralel yapı veya daha derin bir yapı olduğunu söyleyedurun… Aslında her şey ‘kutu kutu pense’ çocuk oyunundaki gibi ayan beyan ortada duruyor.
Hatırlasanıza o oyunu nasıl oynadığımızı ... Biliyorsunuz oyunda ebe olabilmek için önceden ebelenmiş olmak gerekir.
Hah işte cevap da, tam da bu noktada gizli…
17 Aralık’ta yapılan operasyonda birilerini ebeleyenler daha önce başkaları tarafından taa dünyanın öteki ucunda, Amerika’da ebelenmiş olanlardı.
Peki niye ebelendiler ?
Bilemeyeceğiz…
Onu da bi zahmet biraz daha okuyup, düşünerek siz bulun…
Malum lafın tamamı ABDAL’a söylenirmiş.
(abdal kelimesini özellikle büyük yazdım ki yanlışlıkla başka türlü okunmasın. Sonra başımız belaya giriyor,neme lazım)
Bak şimdi…kutuları yazayım derken o tekerleme dilime pelesenk oldu… Yaptığını beğendin mi Nihat’cığım?…
“Kutu kutu penseee Elmayı yerseee…”