Duydum ki Devlet elini uzatmış, Kürdün elini sıkmış. Sosyal medyaya baktım, gerçekten de bir el sıkma, bir tokalaşma görüntüsü medyaya servis edilmiş, “ne güzel…” diyesim geldi ama diyemedim. Geri durdum, görüntüyü birkaç defa izledim, ayrıntıyı yakalamaya çalıştım, daha doğrusu olanı, olmayanı anlamaya çalıştım, olmadı. Sanırım kapasitem buna yetmedi, kerameti kendinden menkul adamın haline bir anlam yükleyemedim. Günahı kadar Kürdü sevmeyen bu Devlet’in, tevazuda hayranı olduğum Kürt siyaset insanı Ahmet Türk’le evvel zaman içindeki el sıkışması gözlerimin önüne geldi, bir daha içim burkuldu. Velhasıl, ne yaptımsa da hayatı boyunca Kürdün uzatılan barış ve kardeşlik eline faşizmin kanlı sopasını sallamış asık surat Devlet’in bildik “Yurtta sulh, cihanda sulh” şerbetine banmış hikmetine aklım ermedi, ta en gerilerden koşup gelenlerin el sıkma heyecanını anlamakta güçlük çeksem de es geçiyorum…
*
Barış erdemdir, farklılıkları hoş görmenin, ötekinin iradesine saygı göstermenin gücüdür, bir arada yaşayabilmenin kapasitesidir. Redin, inkarın, bastırmanın, yok etmenin siyaseti ile barış gelmez, gerçek hayatta karşılığı olmayan, hele ki kitleleri manipüle etmek amacıyla, dahası “Kürdün değil, yüce meclisin şerefli üyelerinin elini sıkma…” aklıyla uzatılan elden hiç gelmez, gelemez. Varlığı, dili, kültürü, tarihi inkar edilen mazlum Kürt halkının üç beş yılda bir tekrarlanan, iyi niyetten uzak bu tür girişimlere karnı toktur, kuşku yok ki hiçbir Kürt gereksiz beklentiye girmeyecektir. Muhatap belli, çatışmalı ortama son verecek, onurlu barışı halklarımıza müjdeleyecek çözümün reçetesi belli, apar topar kaldırıldığı buzdolabı rafında öylece duruyor. Niyet kötü değil ise muktedirin önünde hiçbir engel kalmamıştır, dünyayı Kürde dar etmeye yeminli Devlet’i araya sıkıştırmaya, dahası kafa karıştırmaya ne gerek, rafa kaldırılan çözümün reçetesi orda duruyor, üstelik muhatabını biliyor, iyi tanıyor, önden buyursun…
*
Bugün, ama yarın onurlu bir barış yaşanacak, ülkenin ve bölgenin dinamikleri bunu dayatıyor, hiç kimse bu hakikatten kaçamaz. Kürt de Türk de yeterince hırpalandı, hiç olmadığı kadar acı çekti, canından can kaybetti, hiç kimsenin daha fazlasına tahammülü yok. Herkesin, Kürdün, Türkün, Arabın, Farsın kendi yoluna gitmeyi düşünmeye başladığı, henüz geri dönülmesi mümkün olmayacak bir hataya düşmemek adına akıl yürüttüğü, çare aradığı bugünler altın değerinde olduğunu unutmamak gerekiyor. Kafayı İngiltere’nin, İsrail’in, Rusya’nın, bilmem hangi devletin politikasına takmanın, niyetini sorgulamanın ötesine geçmenin, en önemlisi mahalledeki kavgaya son verecek bir yol bulmanın, çare üretmenin tam zamanıdır. DEM Parti Eşgenel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi, “Devlet, iktidar ve kurumlar şuna karar vermelidir. Kürtlerle, hasım mı olacaksınız, hısım mı olacaksınız…” Kürtler daha ne desin, kendilerini daha nasıl ifade etsin…