Kürtçe Özürlü Türk Hava Yolları!

Şeyhmus DİKEN

2014 yılı ilkbaharında yayınlanan ŞehrAmed kitabımın finali şöyle sonlanır. Hayatı boyunca yolunu hiç Diyarbakır’a düşürmemiş bir gezgin bir başka seyahatinde uçağın ön koltuğunun cebinde bulduğu bir dergideki Diyarbakır yazısının; yolunu, izini sürerek bir Newroz Bayramı arifesinde Diyarbakır’a gelir / gider.

Bir hafta boyunca gezginin rehberi, kentin yazarı olur. Kenti, damak tatları, mekânları, şahsiyetleri ile gezer, dolaşır, yer, içer ve tanır.

Sonra, sıra dönüşe gelir. Dünyası, şaşkınlıkla karışık değişime uğramıştır. Farklı, apayrı bir dünyanın kapıları açılmıştır gezginin önün(d)e.

Gezgin, o ruh haliyle Diyarbakır Havaalanında kendisini İstanbul’a götürecek uçağa biner. Kemerini bağlar. Lastik tekerlekler uçuş öncesi dönmeye başlar. Hostesin anonsu duyulur. Hostesin sesiyle kendine gelen gezgin; sadece kendisinin duyabileceği sesle mırıldanır: “Ahhh, her şey iyi ve çok güzeldi. Bir de şu kadim halkın diliyle seslenseydi hostes, ne kadar hoş olurdu! “

Bu istek / istenç sadece ŞehrAmed kitabıma finalde konu olan edebiyatın malzemesinin isteği değil elbette. Hem sadece Kürtlerin isteği de değil bu. Diller, kültürler, kimlikler üzerinden hakkaniyetli okuma yapan kesimlerin de dileğidir bu.

Hem bilir misiniz? Hayat ayrıntıda “küçük şeyler”de gizlidir. Gün’ün, an’ın içindeki yaşanmışlığın ayrıntısında gizlidir bütün her şey. An’ı, yaşanır kılmayı kaçırdığınız an, aslında hayatın bizatihi kendisini de ıskalamış olursunuz.

Dil üzerinden hayata dokunmak, hayatı okumak da böyle bir duruma delalet ediyor.

Kürtçede çok güzel bir söz vardır. Derler ki Kürtler; “Mezin reqisî, biçuk hewisî”. Küçük, büyüğü örnek alır.

Seksen sene boyunca etiyle, canıyla, ruhuyla, bedeni, kimliği, kültürüyle ve tarihiyle varolan bir halkı devlet tekçi, Türkçü bir okuma üzerinden yok sayınca! Devletin ya da özel sektörün kurumları da yok saydı / sayıyor…

Her Kürt dendiğinde adeta Kürdün soyadı gibi “bölücülük” yaftası Kürt kelimesinin yanına eklemlendi.

Şimdi yeni bir yol ayrımı Kürdün ve Anadolu, Mezopotamya Halklarının önüne konuldu / yazıldı. Değişim, dönüşüm, çözüm, barış, mutabakat, müzakere, mütareke sözcükleri havada uçuşuyor.

Bütün bunlar çok hoş kelimeler. İçimizi de okşuyor elbet.

Ama yerine göre uçuk ve afaki kalıyor. Yıllar önce 2003 yılında Birikim Dergisine bir yuvarlak masa yapmıştım. Bir grup arkadaşla 19 sayfa olarak “Kürt Sorunun Gündelik Hayata Değen Yüzü”nü konuşmuştuk. Sayın Abdullah Öcalan haftalık Avukat görüşmesinde o metnin önemine işaret ederek daha o yıllarda parmak basmıştı. İnternet medyası üzerinden haberdar olmuştum.

Şimdi bugünün gerçekliği üzerinden baktığımızda sahiden de gündelik hayatta küçük müdahalelerdir asıl çözümü kolaylaştıran argümanlar. Önyargıyı ortadan kaldırır. Ötekileştirmeyi bertaraf eder. Dilleri birbirinin yandaşı, dostu, yareni hatta eşiti yapar.

Diller üzerinden hegemonik bir egemenlik anlayışını yok eder, dilleri eşitler.

Örneğin bugün Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu bilir bilmez konuşup da, “Kürtçe bilim dili değil, yüz yıl geçmesi gerek” diyor ya! Ona da en sıradan haliyle yanıt olur bu tür küçük müdahaleler.

Çok fazla bir şey değil! Altı üstü belki Kürtçe bir anons. Hostes, kemerinizi bağlamanızı, düşme anında can yeleğinizi şişirip bağlamanızı, elektronik cihazları kalkış ve inişlerde kapamanızı Türkçe ve İngilizcenin yanında Kürtçede anons edecek.

Bir müracaat üzerine yanıt verdi THY, mümkün değilmiş, edemiyormuş! Türk Hava Yolları’nın yasasında, nizamnamesinde böyle bir şey yokmuş.

Yani ez cümle; (Kürtçe) dil özürlüymüş THY.

Madem Türk Hava Yolları “özürlü”. O halde “Suçlar, özürler ve kabahatler kanunu”na göre Kürtçeyi yok saydığı için suç duyurusunda bulunmak gerek…

Şeyhmus DİKEN 20.07.2014 Diyarbekir  

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.